Bölüm 26

17 0 0
                                    

Hayatım yeniden altüst oldu. Etrafımda ki herkes yok olacak sanki. Öyle bir kötümserlik var icimde. Boğuşuyorum onlarla. Yalnız bırakmıyorlar. Eksik olan tek kişi Oğuz. Yok yanımda. İmkansız aşkın baş rollerinde gibiyiz. Birbirimizi deliler gibi istesekte ortamızda duran o geçit vermeyen şey neydi?

Tabi ki de Eros.

Birinden vazgecmem gerekirken Eros'u Oğuz'a tercih etmemin sebebi ne olabilir?

İçimde ki sevgiden kolayca kurtulmuş muydum yoksa?

Simdi hayatımda isimleri gibi birbirlerine iki yakın insan var.

Eros ve Aras...

Kerem'in dediğini yapmalı mıyım? Eros'dan uzak durarak kendimi güvence altına mı almam gerek?

"Küçük hanım size bir soru sordum?" diye düşündüğüm şeylerden uzaklaştırdı doktor "Bir şey sordum. Kerem'in bağımlı olduğunu biliyor muydunuz?"

Evet desem zaten belli, hayır desem inanmazlar. Kendimi yine de sürükleyemem. Bilmediğimi varsayarsak ne değişir ki?

"Ha..hayır. Bilmiyordum." derken birden vucumdan bir eksiklik oluşmaya başladı. Sanki teker teker tüm organlarımı kaybeder gibi boşluk oluşuyordu içimde git gide.

Tıpkı Sinanların evde olduğu gibi...

Hastane köşesinde olmaz. Bu olmaz. Kahretsin! Ne diyecektim ben şimdi?

"Baba ben eve gideyim. Uzerimi değiştirip size de bir kaç parca bir şey alayım. Hastanede daha kalacak gibi gözüküyor." dedim tüm cabamla.

"Tamam." diyor babam "Biraz da dinlen evde."

Başımı onaylar şekilde çıkıyorum hastaneden. Taksi buluyorum hemen. Telefonumu cebimden çıkarttığımda yüzüme bakmadan gecemiyorum ekrandan. Göz alttlarım farkedilmeyecek düzeyde değiller.

Yüzümün rengi tuhaf geliyor ön kamerasıyla bakıyorum telefonun. Git gide açıklaşıyor rengi.

Yakıştıramıyorum kendime bu halimi. Tanıyamıyorum bu Nil'i.

Vucumda ki ağrı git gide etkisini yükseltiyor. Ne yapmam gerek bilmiyorum bile. Terledigimi tişörtümün renginden anlıyorum.

Gözlerim ağırlaşıyor resmen.

Elimde ki telefon ile arıyorum Aras'ı. Bana Eros bulup getirmesini istiyorum. Evin adresine getireceğini söylüyor.

Korkum yok. Görürler ya da görmezler. Tek düşündüğüm bu lanet ağrıdan kurtulmak.

Eve geliyorum Aras beni kapı önünde bekliyor. Ve tabi ki güvenlik görevlisi de burda. Demin korkumun olmadigini mi söylemiştim ben? Bu riski göze almam.

"Aras gel. Bize gidiyoruz." diyorum. Kapıya dogru ilerliyoruz. Fatoş hanım açıyor kapıyı. Selamsız sabahsız odama gidiyoruz Aras'la.

Aslında onu bir kaç gün görmek istemiyordum. Ama tek dayanağım o su an.

Odaya kendimi zor atıyorum. Yatağa yatıyorum hemen. Aras da karşımda ki koltuğa oturuyor.  Tedirgin olduğu her halinden belli.

"İyi misin?" dedi.

"Aras ver artık şunu." diyorum yataktan kalkıp.

"Nil bak istersen kurtulabilirsin."

"İstemiyorum Aras. Ver şunu!"

Veriyor. İçime cekiyorum. Biraz bekliyorum. Ama hala devam ediyor bu acı. Gelemiyorum kendime. Bir şey eksik sanki.

Resmen Eros'a doymuyorum. Bu kadar mı ilerledi?

"Yanında başka ne var." diyorum. "Hala istediğim kadar yetmedi."

"Bu sana gore değil." diyor "Fazla gelir."

Şu an ki durumdan daha ne kadar kotu olabilirim ki? Canım ne kadar yanabilir?

Oğuz'dan ayrı kalmam kadar acı verecek değil ya?

Sinirleniyorum Aras'a Oguz aklima geldikçe. Hemen ağrının geçmesini istiyorum.

"Aras ver artık. Yanında ne varsa."

"Ama..." diyor "Ama benim yardım etmem gerek sana."

Çıkarıyor cebinden şırıngayı. Saskinliktan gozlerimin büyüdüğünü hissedebiliyordum. Korktum sanırım. Peki Aras eroin kullanacak kadar ileri düzeyde miydi?

"Bu... Bu" diyorum "Sen ilerlettin mi bu kadar?"

"Evet. Her an her yerde kriz geçirme ihtimalim yuksek. Gerekir diye taşıyorum."

Ne diyeceğimi bilemedim. Sanki dilimi yuttum.

"Hadi artık yap şunu. Bitsin bu acı." deyip oturduğum yerden kalkarak odamın kapisini kitledim.

Her şeye hazır bekliyorum artık.

Yatağıma oturdum ve sıyırdım kollarımı. Şırıngayı ayarladı. Yanıma gelip oturdu. Gozlerimin içine bakmaya başladı.

"Nil, sevdiğim kadına boyle bir şey yaptığım icin kendimi hic affetmeyecegim." diyor benden bahsederek.

Umursamıyorum. Gözümle şırıngayı ima ediyorum. Yapsa da bitse modundayım.

İste kolumdan sinek ısırığı gibi bir acı beliriveriyor. Yeniden dogusumu hisseder gibiyim.  Gözlerimi kapatıp yatağımın başlığına yaslanıyorum. Aras ise beni izliyor.

"Çok sağol Aras." diyorum.

"Nil artık tedavi görmen gerek. Kerem sana bunları anlatsın."

"Kerem hastane de Aras." diyorum "Kriz geçirmiş bugün, babam o yüzden aramış."

"Şimdi nasıl? Hangi hastanede?" diyor telaşla.

Ayaklanıyor hemen. Kolundan tutup otutturuyorum koltuğa.

"Hastaneye gitme, bende gitmeyecegim. Doktor bir şeyler anlıyor. Kerem'in bağımlı olduğunu bilip bilmedigimi sordu. Bunu sorarken resmen gözü ile röntgen çekti yüzümü.  Gözlerim mosmor artık Aras. Senin ki de öyle."

"Kerem zaten şu sıralar çok ileriye gidiyordu. Belliydi boyle olacağı." dedi saçlarını karıştırarak.

İcleniyorum. Aras'ı izliyorum. Elini yumruk yapmış sıkıyor. Sinirli.

Ayağını parmak uçlarıyla oynatıp sallıyor dizini.

Kendisinin de mi böyle olacağı hakkında tedirgin acaba?

Aşağı ki kapının zili çalıyor. Korkarak ortalığı topluyoruz Aras ile. Şırıngayı atıyor cebine. Kapının kilidini açıp eski yerlerimizi alıyoruz.

Bir kaç dakika sonra kapı açılıyor. Fatoş hanım kafasını kapıdan gösterip Nil hanım, asağıda sizi bekleyen misafiriniz var."

"Kim?" diyorum merakla.

"Buraya ilk geldiğiniz aksam sizi dışarı götürmeye gelen genç."

Ne yani buraya mı gelmiş Oğuz? Fatos'a Aras'ın burda olduğunu söylememesi için tembihleyip gönderiyorum aşağıya. Bende Aras'ı odamda bırakıp asagiya doğru iniyorum. Ne diyecek acaba?


Bir Küçük Aşk MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin