Oğuz'un geldiğini öğrenince hemen yataktan kalkıp makyaj aynamın olduğu bölüme gidiyorum.
Fondoten şişesi alıyorum. Önce göz alttlarıma çizik çizik sürüyorum. Sonra ceneme, yanaklarıma, anlıma aynı şekilde sürüyorum.
Yüzüme iyice yaydırdıktan sonra pudralıyorum. Oğuz anlamamalı. Ne olursa olsun bilmemeli.
Aras'a doğru dönüyorum gözlerimin etrafını baş parmağımla yuvarlak ciziyorum. Belli olup olmadığını sormaya çalıştım. O da anlamis olmalı ki olumsuz anlamda başımı salladıktan sonra Aras'ı odada yalnız bırakıp çıkıyorum odamdan.
Oğuz'un yüzünü gorecegim. Aksam aksam geldi. Önemli olan ne? Ne biliyor olabilir ki?
Bir kaç dakika sonra salonda olduğunu tahmin ederek yöneliyorum salona.
Oturduğu koltuğun karşısında bulunan tekli koltuğa oturuyorum. Söze ondan önce ben giriyorum.
"Neden geldin?"
"Bir hoş geldin demek yok mu?" diyor.
"Yok!" diyorum "Cabuk söyle, neden geldin?"
"Nil ne yapmaya çalışıyorsun? Aras denilen piçle ne işin var? Benden bu yüzden mi ayrıldın?" dedi ve ayağa kalktı. Sözüne ileri geri bana eğilerek devam etti. "Cabuk olmadı mı sence benden vazgecmen?" dedi bağırarak.
Ne desem? Hangi türlü beni unutur?
Ağlamak istemiyordum. Göz yaşlarım tüm yalanlarımı dogrulayacaktı çünkü. Anlatacaktı her şeyi.
Oğuz'u böyle görmek... Oğuz'u çok seviyorum. Ben onsuz hicim. Onunla dünyam renkliydi benim. Şimdi siyahtan başka renk yok etrafımda.
İste Oğuz'u öldürecek cümlemi söylüyorum. Ha vurmuşum ha bu cümleyi ona söylemişim. Derin bir nefes alıp içim kan ağlayarak "Neden seni sevmediğimi anlamak istemiyorsun?" dedim.
Oğuz cumlemi duyunca eski yerine yavaşca oturdu ve gözünü halıya dikti ve daldı. Gözleri mi sulanmıştı cidden? Benim yuzumden kaçıncı göz yaşı?
"Nil yalan söylüyorsun!" dedi. Hala yerden gözünü almamıştı. "Artık söyle nedenini." deyip oturduğum koltuğun yanına çöktü. Hala susuyordum. Eğer konuşursam ağlayacaktım.
Sağ elinin baş parmağı ile yüzümü elliyordu. Yine susuyordum. Gözlerimi kapadım ve bu anın bitmemesini diledim.
"Senin neden yüzünde bu kadar kapatıcı var?" dedi Oğuz.
"Önemli bir şey yok." dedim kurtulmak için.
Oğuz'un ağzından
"Senin neden yüzünde bu kadar kapatıcı var?" dedim açıklama bekleyerek.
"Önemli bir şey yok." deyip geçiştirmeye çalıştı.
Hala yalan söylüyordu. Nil bana ne zaman yalan söylemeye başladı? Yoksa artık gercekten sevmiyor muydu? İnanmalı mıyım?
Artık dayanamadım. Yüzünde ki o kapatıcıyı sürmesinin nedenini biliyordum. Bir seyler gizlemek için yapıyordu bunu. Söyleme zamanı...
Ayağa kalkmıyorum sinirle.
"Artık yalan söyleme Nil. Her şeyi biliyorum. Saklama. Şu sürdüğün kapatıcıyla benden bir şey saklayamazsın. Alp her şeyi anlattı. Sen... Sen" dedim ve evde ki yardımcılarının olduğunu düşünerek sessizce "...sen bağımlısın ve bunu benden sakladın." dedim ona eğilerek.
Nil'in ağzından.
Biliyordu Oğuz. Öğrenmiş. Alp anlatmış. Ne desem? İnkar etsem inanır mı?
Konuşmaya devam ediyor "Senin benden ayrılma sebebin çok farklıymıs Nil!"
Her şeyi itiraf etme zamanı gelmiş miydi? Susma Nil! Konuş! Ne kaybedersin ki zaten? Ne kaldı elimde?
Ayağa kalkıyorum "Evet ben bağımlıyım. Senden saklayacaktım ama madem öğrendin... Evet senden ayrılma sebebim buydu. Ben senin kadar temiz değilim Oğuz. Bak yeni Nil bu." diyorum ve masanın üzerinde duran peçete ile silmeye başlıyorum yüzümü "Bak gerçek Nil bu! Ben sana zarar vereceğim hep. Senin uzulmene göze alamam. Anladın mı? Eşit değiliz." diyorum ve biraz önceki Aras'ın şırınga ile vurduğu kolumu açıyorum. Sonra Oğuz'un kolunu sıyırıyorum "Bak, aramızda ki fark bu Oğuz anladın mı?"
"Kurtulabilirsin Nil?"
"Oğuz anlamıyorsun, hadi diyelim kurtuldum sonra tekrar başlayamayacağım ne malum? Kendimizi kandırmayalım."
"Demek eşit değiliz, demek bu yüzden ayrıldın?"
"Oğuz, git artık" diyorum ağlayarak. "Bir daha da görüşmeyelim" dedikten sonra derin bir iç çekip "Bitti." dedim.
Bana son kez derin bakıp arkasını dönüp kapıya gitmesini izledim. Kapıdan dışarı çıkarken son bir kez baktı ve benim ona baktığımı gördüğünde başka yöne çevirdim gözlerimi.
Kapının kapanma sesini duyduğumda hemen odama doğru koşmaya başladım. Nefes nefese odama girdim. Aras telefon ile ilgileniyordu. Ben kapıyı kapar kapamaz kapının önune çöktüm.
Zor elde ettiğim sevgilim gitti elimden. Ben istemeyerek bitirdim. Onu da, beni de, bizi de.
Aras yanıma gelip oturdu. "Kimdi gelen, seni bu kadar ağlatan?" diyor bir şeyden habersiz.
"Sevgilim" diyorum sonra ayrıldığımızı hatırlayınca "Eski sevgilim" diye düzeltiyorum.
Önümde ki sandalyeye gözümü dikip konuşmaya başlıyorum "Öğrenmiş, bağımlı olduğumu anlamış. Biliyormuş Aras. Oğuz her şeyi biliyormuş. İcimin rahat olması gerekirken neden boyle oldum ben?" dedim ve Aras'a dönüp "Kendine bir şey yapar mı?" diyorum.
"Sanmıyorum."
"Yarın okul var ve Oğuz ile aynı sınıftayız. Ben ne yapıcam Aras. Yardım et bana."
"Okul değiştirme imkânın yok mu? Baban ne der?" diyor "İstersen bizim okula gel. Ben babanla konusurum." diyor.
"Tanışıyor musunuz ki?"
"Tanışırım." diyor "Bu kadar ağlamana göz yumamam Nil."
Telefonumu bulup babamı arıyorum. Kısa süreli çalmadan sonra telefonunu açıyor. Hastaneye gelemeyeceğimi söylüyorum. Babamda içtenlikle kabul ediyor. Okul konusunu açıyorum. Bir şekilde o okula gitmek istemediğimi duyunca seviniyor. Zaten Oğuz'u istemiyorlardı. İşine geldi babamın. İstediğim okulun Arasların olan Ataman Koleji olduğunu söyleyince onaylıyor.
Gidiyorum Oğuz...
Yokum.
İçimde sana olan kalp atışımla gidiyorum.
Hoşçakal sevgilim.Aras seviniyor aynı okula gideceğim için. İnsan sevdiğini görecek diye neden üzülsün ki zaten...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Küçük Aşk Masalı
RomanceGerçek aşk nedir? Ona zarar vermemek için ondan uzak ne kadar durabilirsiniz? Uzaktan sevmek aşkların en güzeli demek bu olabilir mi?