Doruk'a benzeyen korkunç yaratığa baktım. Yaşlar gözlerime birikirken geri geri yürümeye başladım. İnanamıyordum. Bu bir kabus olmalıydı. Ama rüya olsaydı bu kadar acıtmazdı.
Doruk'un korkunç yüzünü aldırmadım ve arkama bile bakmadan koşmaya başladım. Güçlü bir el, kolumu yakaladığını küçük bir çığlık attım.
"Lütfen bırak beni." Gözlerim dolmuştu. Ölümden neden bu kadar korkuyordum. Yaşamam için hiç bir sebep yokken neydi bu çabam. Bir nedeni vardı, yaşamam için sebep olana kadar yaşıyacaktım. O zamana kadar yaşamak için koşturacaktım. Ama bu korkunç yaratık kolumu sıkıca tutmuş bakışlarıyla bana hayallerimin gerçekleşemeyeceğini söylüyordu. Öykü abisini ve beni, Doruk'un öldürdüğünü öğrenince nasıl bir tepki verecekti kim bilir?
"Korkma!" dedi yaratık. Sesi konuşan kurt gibiydi. Her nefesinde göğsünden hırıltı yükseliyordu.
"Özür dilerim. Özür dilerim." Kendime bir daha ne olursa olsun özür dilemeyeceğimi söylemiştim. Büyük konuşmuşum. Ölüm kolumu tutarken, özür dileyip yalvarmaktan başka çare yokmuş. "Özür dilerim. Araban... araban yüzünden de özür dilerim. Lütfen bırak beni." Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken daha deminki boğulmanın etkisinden hala öksürüyordum. Yaratık kafasını eğdi. Sahi ben daha önce birdaha asla ağlamayacağımı söylemiştim. Bundan sonra asla büyük konuşmam işte. Yaratığın damarları derisinin arkasına saklanırken kafasını kaldırdı. Gözleri eski halini almış tüm yakışıklılığı ile karşımda duruyordu. Hayır gözümü boyuyordu. Beni böyle kandırıp öldürecekti. Eski dostu Sarp'ı hiç düşünmeden öldürmüştü.
"Sana bir şey yapmayacağım." dedi Doruk. Eli kolumu sıkıyordu.
"Sarp da öyle demişti. Beni... beni öldüreceksin."
"Niye yapiyim ki bunu?"
"Benden nefret ediyorsun. Benim fahişe olduğumu söylemiştin. Ben senin arabanı parçaladım. Ben senin üstüne kahve bile attım. Beni öldürmemen için bir sebep yok." Boş yere Doruk'a beni öldürsün diye bahane çıkarmıştım resmen. Belki bunları düşünmemişti bile.
"Seni öldürmek istesem sence şu anda yaşıyor olur muydun?"
"Belki diyeceklerimi merak ediyorsun." Sesim titremişti. Artık Doruk'u bulanık görüyordum.
"Ölmeyi bu kadar çok mu istiyorsun." sesi sinirli çıkmıştı.
"Ben ölmek istemiyorum. Lütfen bırak beni. Evde bekleyen kocam ve çocuğum yok ama gelecekte bekleyen yaşamam gereken hayallerim var. Lütfen, lütfen bırak beni." Ağlamaktan sesim kısılmıştı. Kalbim bile atmaktan yorulmuştu. Bacaklarım gücünü kaybetmeye başlamıştı. Yere düşemezdim. Yere düşersem kesin öldürürdü beni.
"Saçmalamayı bırak öldürmeyeceğim seni diyorum."
"O zaman bırak kolumu."
"Kaçarsın."
"Kaçmamı istemiyorsun öldüreceksin beni işte."
Kaşlarını çattı.
"Lütfen bırak beni. Özür dilerim. Söz veriyorum gidicem. En yakın zamanda, hayır yarın gidecem. Söz veriyorum bir daha rahatsız etmem seni. Arabanı da yaptırırım. Lütfen.."
Beni omuzlarımdan tuttu ve geri geri iterek ağaca yapıştırdı. Yalvarmamın bir yararı yoktu. O kadar ağlamama rağmen bana acımıyordu. Hep bana acıyan Doruk ona yalvarmama rağmen bana acımıyodu. Ona yalvararak kurtulamayacaktım. Onu itmeye tekmelemeye çalıştım ama nerdeyse hiç biri ona denk gelmedi ona denk geldiğinde ise yerinden kımıldamadı. Ona yine vurmaya çalıştığımda iki bileğimide tek avcuna alıp ağaca dayadı. Ayaklarımı hareket ettiremeyeceğim kadar dibime girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Aya Aşık Olur
FantasyHayatım boyunca kaçarak yaşadığım hayatım annemin ölümü ile daha bir çıkılmaz hale gelmişti. Yeni bir hayat için, annem ve babamın daha önce yaşadığı yere, Sakarya'ya gitmiştim. Her şeyin daha güzel olacağına inanırken kaçınılmaz bir sırrın ortasın...