Hafta sonu gelmişti. Batu ile sevgili olmama herkes alışmış sayılırdı. Doruk ondan sebep çıktığımı sanıyordu ve sinirleniyordu. Aslında fazlada haksız sayılmazdı. Bu arada katliam olmadı. Ama Doruk'lar güvenlik için her gün o bara gidiyorlardı. Ayrıca sıkılırsam falan diye bana anahtarını nereye koyduğunu söylemişti. Bana sonuna kadar güveniyordu. Bugün aşıyı çalmam gerekiyordu ama bu ihanet sayılmazdı. Sonuçta gerçek aşıyı çalmayacaktım.
Hava kararmıştı ve hala Doruk'un evine girip girmemek konusun da kararsızdım. Doruk genellikle gece 12 gibi geliyordu. Ve onun gelmesine daha 2 saat vardı. Aslında çok bir şey yapmayacaktım ama yakalanırsam ona ne diyeceğimi bilmiyordum. Hiç bir şekilde kendimi haklı çıkaramazdım. Ve Doruk'un benden nefret etmesini istemiyordum. Ama bir şekilde o aşıyı çalmalıydım. Zaten Doruk'u kendi ellerimle teslim etmiştim.
Deney tüpünü koyacağım soğuk küçük kutuyu sırt çantama koydum. Anahtar Doruk'un söylediği gibi posta kutusundaydı. Kapıyı açmadan önce etrafımı kontrol ettim. Ve biri olma ihtimaline karşı rahat gözükmeye çalıştım. İçeriye girdiğim gibi yüzümü saklayacak şekilde şapka taktım. Doruk, bana bir kameranın varlığından bahsetmemişti ama ola da bilirdi. O yüzden kendimi saklamalıydım. Vaktimi fazla boşa harcamadan karanlık odaya yöneldim ve tereddüt etmeden tam ortada durdum. Merdivenler açıldı. Hızla aşağı indim ve şifreyi girdim. Kapı açılınca kalbim daha da hızlanmıştı.
Ne yapacağımı bildiğim için fazla tereddüt etmedim. Edemezdim zaten. Doruk gelecek diye çok korkuyordum. Beni yakalarsa ona diyecek hiç bir sözüm kalmazdı. Daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştım sadece filmlerde gördüğüm kadar biliyordum.
Deney tüplerinin olduğu yere gittim. Elimdeki kutuyu açıp içindeki sahte deney tüpünü -Yani Doruk tüplerde eksiklik hissetmesin diye hazırladığım sarı suyu- çıkardım. Diğerleri ile hemen hemen aynı gözüküyordu. Sonra sahte aşı -yani LYE'ye götüreceğim tüp- ile yer değiştirdim. Elimdeki aşıyı kutuya koyup gitmek için arkamı döndüğümde öylece kalakaldım. Tüm vücuduma bir korku yayıldı. Çok başka, acı bir korkuydu. Çaresizlik, pişmanlık.
"Ahmet!" adı ağzımdan bir inilti şeklinde çıkmıştı.
Ahmet kapının orada durmuş etrafı inceliyordu. "Demek burasıydı." Dedi kin dolu bir sesle. "Beni bu aşılarla oyuna getirdiniz." Tek kaşını kaldırıp bana baktı. Sonra yüzüne korkunç bir gülümseme yayıldı. Tehdit dolu bir gülümseme. Ardından kahkaha atmaya başladı. Bense korkudan yerimde duramıyordum. Resmen dizlerimin bağı çözülmüştü. Ölür müydüm ölmez miydim bilmiyorum ama bir şeylerin fena halde kötü olacağına emindim.
Ahmet sustu. Yüzündeki gülümseme hızla kayboldu. Ani sessizlik karşısında daha fazla irkilmeye başladım. Hemen etrafta kendimi savunabileceğim bir şey aradım. Bir oda dolusu eşyanın arasında bir Letal'ı etkisiz hale getirebileceğim hiç bir şey yoktu. Çaresizlik ve korku tüm vücudumu ele geçirmişti. Ahmet, bana doğru ağır adımlarla geliyordu. Çünkü o da biliyordu ki bu daha korkutucu oluyordu.
Geri geri giderken, hala ona karşı kullanabileceğim bir şey arıyordum. Uzanıp kitaplığın rafındaki demir kuklayı ona doğru fırlattım. Ama onun refleksleri çok hızlıydı. Kitaplıkta elime geçen herhangi başka şeyleri de atmaya çalıştım, ama hiç biri ona isabet etmiyordu. Ve benim artık kaçacak bir yerim kalmamıştı. Bedenim, kütüphane ve Ahmet arasında sıkışıp kalmıştı. Korkudan titriyordum. Onu itmeye çalıştım, ama ellerimi de hareket ettiremiyordum. Parmaklarını saç diplerine geçirdi. Sıkıca tuttuğu saçlarımı büyük bir nefret ile çekiyordu. Saç diplerim öğle acıyordu ki başıma ağrı girmişti. Tekrar ona vurmaya, üzerimdeki etkisini azaltmaya çalıştım. Ama o daha da sinirleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Aya Aşık Olur
FantasiHayatım boyunca kaçarak yaşadığım hayatım annemin ölümü ile daha bir çıkılmaz hale gelmişti. Yeni bir hayat için, annem ve babamın daha önce yaşadığı yere, Sakarya'ya gitmiştim. Her şeyin daha güzel olacağına inanırken kaçınılmaz bir sırrın ortasın...