Yine her şey mahvolmuştu. Zaten o konsere gitseydim garip olurdu. O kadar mutlu olmayı haketmiyordum. Hiç bir zaman tam olarak mutlu olamayacaktım galiba. Neden bu kadar şansız bir insanım? Elimdeki bileti sıkı sıkı tutarken hayal kırıklığı gözyaşı olarak belirmişti. Islak ve korku dolu gözlerle Ahmet'e baktım. Gülümsüyordu. Gülümsemesinin sebebi ortada komik bir şey olması değildi. O da çok iyi biliyorduki gülünce çok korkunç oluyordu.
Batu bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı."Sen kimsin?" diye sordu Ahmet'e. Ahmet cevap vermedi. Belki Batu burada diye bir şey yapmaz diye düşünmüştüm ama bileğimi yakaladı. "Doruk'a selamımı ilet ve kapat telefonu, gidelim." dedi. Bu arada Doruk tüm konuşulanları duymuş, ona ses vermemi emrediyordu. Sonra 'Koş!' diye bağıran telefondaki ses karşısında, Ahmet'in elini hızla ittim ve arkamı döndüğüm gibi koşmaya başladım. Arkama baktığımda Batu, Ahmet'i durdurmak için önüne geçmişti. Ama Ahmet gözlerini bir anlık benden ayırarak Batu'yu tek yumruğu ile yere indirdi ve peşimden koşmaya başladı. Elbette benden hızlıydı. Fazla ıssız bir yerde olmadığımız için önüme çıkan insanları sollamak zorunda kalıyordum. Bu da hızımı azaltmamı sağlıyordu. Arkama bakmadan koşuyordum. İnsanlar şaşırarak bakıyordu. Belki bir umut diye "Yardım edin!" diye bağırdım. Ama insanlar Ahmet'ten korktukları için yaklaşmıyorlardı. Bir polis karakolu bulma umudu ile etrafa bakındığımda -farketmeden- lanet olası bir sokak arasına girdiğimi farkettim. Arkama bakamıyordum ama Ahmet'in tam arkamdaki sert ayaklarının sesini duyabiliyordum. Kollarımdan tutarak beni durduğunda çığlık atmaya başladım. Ağzımı kapattı. Elini ısırdım ama o pes etmedi. Ona vurmaya tekmelemeye çalıştım. O ise beni tek eli ile hareketsiz bıraktı ve diğer eline cebinden çıkardığı iğneyi aldı. İğne baya küçüktü ve galiba ne olduğunu biliyordum. Çırpınmama rağmen Ahmet tahmin ettiğim şekilde iğneyi boynumdaki damarlardan birine batırdı ve anında tüm vücudum kaskatı kesildi. Ve karşı konulamaz bir uykuya teslim oldum.
Gözlerimi açana kadar ne olduğunu hatırlayamadım. Ama kendimi beyaz bir odada bulunca her şey açıklık kazandı. Yerinden hiç hareket etmeyen bir sandalyede oturuyordum, ellerim ve ayaklarım sandalyenin kol ve bacaklarına bağlıydılar. Tamamen savunmasızdım. Ahmet beni uyandıran iğneyi yanımdaki, bir sürü garip eşya ile dolu masaya koydu. Bu odanın neresi olduğunu biliyordum galiba. Burası Letalların sığınağı olmalıydı. Çünkü asansörden inerken bu tür odaları gördüğümü hatırlıyorum.
"Beni bırak!" diye bağırdım. Tabii ki bırakmayacaktı ama her şeyi kabullenip sus pus oturamazdım. "Beni çözmezsen seni lanetlerim!" Avazım çıktığı kadar bağırdım. Bir kahkaha patlattı. Kahkahaları kulağımda çınlarken irkildim. "Gülme seni.." tam küfür edecektim ki saçımı tuttuğu gibi aşağı çekti ve korkunç gözlerini, ıslak gözlerime dikti.
"Haddini aşma. Seni öldürebileceğimi biliyorsun."
"Korkmuyorum." dedim titreyen sesimle. Ölmekten korkmuyordum.
"Korkmadığını biliyorum. O yüzden sende farklı bir şey deneyeceğim." Saçımı bıraktı ve eline, masadaki bıçaklardan birini aldı. Ucu tırtıklı bıçağı baş parmağı ile okşadı. "Sorduğum sorulara doğru cevap ver. Çünkü lanet olsun ki düşüncelerin çok karışık olduğu için aklını okuyamıyorum. Neyse, ilk sorum ile başlıyorum." Gülümseyen yüzü bir anda ciddileşti. "İnsan mısın?" diye sordu. Sorduğuna göre kendi de emin değildi. O zaman yalanlayabilirdim. Belki çok inandırıcı bir yalan bulabilirdim.
"Maalesef ki değilim." dedim inandırıcı olmaya çalışarak.
"İnsan değilsin yani öyle mi?" diye sordu alaycı sesi ile. Tam itiraz edecektim ki bu sorunun sadece beni denemek için olduğunu anladım.
"İnsanım." dedim bir umut.
"Kes sesini!" diye bağırdı, tüm vücudumu harekete geçiren sesi ile. Elindeki bıçağı sağlam kolumun üstüne götürdü. Tehdit dolu bakışlarının ardındaki şeyi biliyordum. Burada ölmeyecektim ama ölümden beter olacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Aya Aşık Olur
FantasyHayatım boyunca kaçarak yaşadığım hayatım annemin ölümü ile daha bir çıkılmaz hale gelmişti. Yeni bir hayat için, annem ve babamın daha önce yaşadığı yere, Sakarya'ya gitmiştim. Her şeyin daha güzel olacağına inanırken kaçınılmaz bir sırrın ortasın...