"Burda ne işin var?"
Her zaman boş olan karşı sınıfta tek başıma oturuyordum. Kapıda dikilmiş olan Baran'a baktım.
"Senin burda ne işin var?" diye sordum.
"Uyumak için geldim." Baran, uyumak için birleştirilmiş sıralardan birine oturdu. Kafası ile beni işaret ederek "Sen?"
"Sıkıldığım için."
Yatmak için birleştirilmiş sıralardan birine oturdu. "Noldu? herşey üst üste mi geldi?"
Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamla onayladım.
"Hep öyle olur. İlk önce çok canın yanar sonra tam alıştım dersin başka bir şey olur." Daha çok kendine söylüyor gibiydi. İç çekti.
"Neyin var? Anlatmak ister misin?"
Omuz silkti. Sonra anlatmaya başladı. Ders ziline kadar onunla dertleştik. Göründüğü kadar mutlu değildi. Annesi ve babası ayrılıyorlarmış. Hemde çok saçma bir nedenden. Halasının kocası yani eniştesi, babasına, annesinin 2 kişi ile yattığını söylemiş. Dünyada neler var yemin ediyorum. Babası nasıl inanmış bilmiyorum ama bu hafta sonu yani yarın kardeşi ve babası Erzincan'a gidicekmiş. Onun yerine üzülmüştüm. Sonra bende birine anlatmak istediğim için yaşadıklarımı anlattım.
"Halime şükretmeliyim." yorgun yorgun gülümsedi.
"Bunun için söylemedim. Ne olursa olsun 'En azından annem babam hayatta.' Diye düşünerek rahatlayamazsın. Öyle değil mi?"
"Sen gerçek misin ya?"
Güldüm "Niye ki?"
"İnsanın halinden çok iyi anlıyorsun. O kadar şey yaşamana rağmen hala ayaktasın."
"Muhtemelen sende öyle yapardın. Hayatta kalmak zorundayız."
Oturduğu yerden kalktı. "Derse geç kalıcaz."
Gülümsedim "Aynen." Oturduğum yerden kalktım. Sınıftan çıktığımızda Baran yanağımı sıkıp "Güçlü kal" dedi sonra sınıfına gitti. Bende sınıfıma gittiğimde kendimi daha iyi hissediyordum. Yarın bende babamın cenazesine gidicektim. Bunu düşünmek boğazıma sıkı bir düğüm atılmış gibi hissetmeme sebep oldu. Nefes alabiliyordum ama sanki nefesim tıkanmıştı. Gözüme doluşan yaşları, gözlerimi kapatarak yok ettim. Yanı başımda oturan Doruk her an ağlayacak modda olduğumu anlamış gibiydi. Ama ne olduğunu sormadı. Ona hiç anlatmamama rağmen herzaman herşeyi biliyordu. Akıl okuyordu sanki. Akıl okuyorsa bile çok iyiydi, beni herkezden çok anlıyordu. Teselli vermek için sırtımı sıvazlamıyor yada birşey demiyordu. Ama onun kahverengi gözleri -kahverenginin en güzel tonundaki gözleri- resmen teselli ediciydi. Bakışları bir şey anlatmak ister gibi.
"Adımı biliyor musun?" o an sorulacak en sacma seyi sordum. Ama Doruk bu soruya hazırlıksız yakalanmış gibiydi. Adımı bilmemesinin imkanı yoktu. Ben bile sınıfta daha önce hiç konuşmadığım kişilerin isimlerini biliyodum. O zaman adını bile bilmediği kişiye niye yardım ederki bir insan. Sanki hiç derdim yokmuş gibi bir dert daha edinmiştim. "Sorun değil." gülümsedim. "Adım İpek." hiç bir sey demedi önüne döndü. Hoca sınıfa girdiği gibi tüm düşüncelerimi kapalı kapılar ardında bırakıp derse odaklandım.
Tenefüste Öykü'nün sınıfına gittim. Sarp'ta ordaydı. Telefonu ile mesajlaşıyordu. Öykü ile geyik yaparken "Sevdiğin biri için ölür müydün?" diye bir soru sordu. Ölürdüm. Beni hayata bağlayan şu an hiç bir şey yok sevdiğim biri olsa beni hayata tek bağlayan şey olurdu. Ölürdüm tabii ki. "Bilmem." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Aya Aşık Olur
FantasyHayatım boyunca kaçarak yaşadığım hayatım annemin ölümü ile daha bir çıkılmaz hale gelmişti. Yeni bir hayat için, annem ve babamın daha önce yaşadığı yere, Sakarya'ya gitmiştim. Her şeyin daha güzel olacağına inanırken kaçınılmaz bir sırrın ortasın...