Zilin çalması ile herkes ayaklanırken ben hiç keyfimi bozmadan önümdeki defteri karalamaya devam ettim. Deniz ile konuşmama kararı aldığımızın üstünden bir hafta geçmişti. Daha doğrusu ben almıştım o kararı. Ve kararımı da sonuna kadar doğru buluyordum.
Bir hafta da Deniz ile hiç konuşmamıştım ama o sanki konuşmak istiyormuş gibi duruyordu. Kafamı kaldırıp bakmıyordum bile ona. Eflin'den kaçmayı bırakmıştım. Neredeyse her teneffüs beraberdik zaten. Bu da Deniz ile konuşmamamı etkiliyordu.
Elimdeki kalemi bırakıp ayağa kalktım. Defterimi ve kalemliğimi çantama atıp telefonumu cebime koydum ve sınıftan çıktım. Ders bedendi, bu da şu günlerde mutluluk kaynağım olabiliyordu.
Merdivenleri ikişer ikişer inip giriş katında bulunan soyunma odasına girdim. Kapıyı açtığımda dolabının önünde sadece sütyeni ile duran Deniz bana dönüp baktı. Kısa bir süre gözümü üzerinde dolaştırdım. Kendimi toparladığımda boğazımı temizleyip kapıyı kapattım.
Kendi dolabıma ilerleyerek üzerimdeki tişörtü altından tutup çıkardım. Kalbime giren ağrı ile yüzümü buruşturdum. Birkaç gündür ara sıra giriyordu sadece. Ama dayanılmaz bir ağrı çekiyordum. Bedelini daha çok çekerek ödüyordum yani.
Siyah tişörtümü alıp büstiyerimin üzerine geçirdiğimde dolabımın hızlıca kapatılması ile irkildim. Dolunay göz alanıma girdiğinde göz devirmeden yapamadım.
Tişörtümü düzeltirken aynı zamanda dudaklarımı aralayıp "Bende diyorum bir haftadır okul neden bu kadar huzurlu." dedim ve dolabı kilitledim. Kalbimin ağrısı devam etse de şu an fazla umursamıyordum. Dolunay'ın şehir dışında işi uzadığı için bir haftadır yoktu. Hatta partiden beri yoktu. Açıkçası gelmesini istemezdim.
"Ortalığı boş bulduğun için olabilir, o huzur." Sırtını dolaplara yasladı.
"Dolunay benimle derdin ne anlamış değilim. Ama sende düşmanlık olaylarına falan heveslendiysen hiç bana bulaşma." dediğimde küçük bir kahkaha attı. Ağzına çakmamalıyım.
"Seninle ne derdim olabilir?" Aklına yeni gelmiş gibi şaşırmış bir ifadeyle Deniz'e baktı. "Sen, bunun seni sevdiğini biliyor musun?"
Sabırla nefes aldım. Deniz'in hiç şaşırdığını zannetmiyordum. Bakmasam bile yüz ifadesini de tahmin edebiliyordum.
"Noldu?" dedi tekrar bana bakarak. Yüzünde o sinir bozucu ifade oluşmuştu. "Deniz sana yüz vermedi mi?"
Gözlerimi Deniz'e çevirdiğimde gözlerini kısmış bana bakıyordu. Üzgünüm ama Dolunay'ın yüzündeki o ifadeyi bozmam lazımdı. "Aslında bakarsan," diyip Dolunay'a çevirdim bakışlarımı. "çoktan vermiş olabilir."
Topu kaleye atıp ağlarla kavuşmasını seyrederken sevinç çığlıkları kopmuştu bir anda. Sadece bir maç olsa bile sanki dünya şampiyonu olmuş gibi sevinmeyi seviyorduk.
Dolunay'ın yüzündeki ifadeyi bozduktan sonra odadan çıkmıştım ve çıkarken arkamdan Deniz'e "Ne demek o?" dediğini duymuştum. Bu yüzümde zafer gülümsemesi oluşturmama neden olmuştu.
Teneffüsten beri kalbimde olan ağrı daha da çoğalmıştı. Acı çektiğim yüzümden de okunuyordu artık. Elim kalbime gittiğinde soluk soluğa kaldığımdan dolayı açılmış ağzımı kapatıp burnumdan nefes aldım. Düzenli nefes alıp verme egzersizi yaparken yavaşça kenara yaklaştım ve okul bahçesinin içinde bulunan bankta duran pet şişesimi alıp kapağını açtım.
"Aramızda kalması gerekmiyor muydu?" Gelen tanıdık sesle kafamı çevirmeme gerek kalmadan yanımda belirmişti. Şişenin kapağını kapatıp çöpe attım.
"Aramızda zaten."
"Dolunay'a söylediğin neydi peki?" Deniz'in söylediği cümleyi bir süre düşündüm. Her şeyi açık açık söylememiştim ki.
"Seviştik demedim ki." dediğimde koluma yediğim darbe ile elim koluma gitti. Ama bir yandan da yüzümde istemsizce gülümseme oluşmuştu. "Napıyosun?"
"Ebenin," durdu ve dişlerini sıkarak devam etti. "şeyini yapıyorum Azra. Ya anlasaydı kız."
"Şanslısın, o kadar zeki değil." Dilini dudakları ile ıslattığında gülmemek için damağımı ısırdım. Sinirlenince çok güzel oluyordu. Konuşmama kararım aklımda belirdiğinde yüzümdeki tebessüm geri gitti.
"Bittiyse gidiyorum." diyip futbola devam etmek için adım atmıştım ki kolumdan tutulmamla durdum. "Gün geçmiyor ki sen de bensiz yapamıyorsun boncukcum." dediğimde göz devirdi.
"Fazla yoruyorsun kalbini." dediğinde kaşlarımı çatıp sırıtarak kafamı omzuma doğru eğdim.
"Bundan beni düşündüğünü mü anlamalıyım?" Kolumu bıraktı.
"Hayır." dedi bir anda. Çok ciddi demişti ve bu istemsizce kalbimi kırmıştı. Evet demesini beklemiyordum ama bu kadar ciddi de hayır denmezdi ki.
Bir şey demeden kafamı çevirdim ve yürümeye başladım. Moralim bozulmuştu resmen. İrislerimin önüne bir perde misali inen karanlık ile bacaklarım bedenimi taşıyamadı ve vücudumun yere çarptığını hissettim.