Azra'nın attığı mesaja bakıp iç çektim. Bir hafta bilmediğim bir sebep yüzünden benden kaçmıştı. Her ne kadar babası ile arasının bozuk olduğunu söylese de inanmamıştım fakat üstüne de gitmemiştim. Sonuçta söylemek istememişti ve bana bu yüzden bahane uydurmuştu.
Eskisi gibi davranmaya başlamıştı şimdide. Aramız gayet iyiydi fakat bana iyi gelmiyordu çünkü benden bir şey saklıyordu ve bunu ister istemez dert ediniyordum. Derin bir nefes aldım. Belki de cidden babası ile arası bozuktu.
İçimden bir ses hâlâ inanmamamı söylüyordu ve bende onu dinleyecektim.
Telefonumu kilitleyip yüzüstü uzandığım yataktan kalktım. Mutfağa gidip bir su içecektim. Bu düşüncelerin üzerine soğuk su iyi giderdi. Odadan çıkıp merdivenleri hızlı bir şekilde indim.
Mutfağa giriş yaptığımda Deniz'in göz alanıma girmesi ile sabır nefesi içime çektim. Deniz, artık benimle eskisi gibi uğraşmıyordu. Azra gibi bunda da bir değişiklik vardı ama hâlâ ne olduğunu çözememiştim. Kaç aydır düzgün resim çizdiğini görmemiştim mesela ama bu ara fazla çiziyordu.
"Yer ıslak dikkat et." diyen Deniz ile garip bakışlarımı ona atıp yere baktım. Cidden ıslaktı. Su dökülmüş olmalıydı. İşte bu da cabasıydı. Normalde olsa asla söylemez aksine benim düşmemi videoya falan çekerdi.
Islak zeminin üzerinden atlayıp dolaptan bardak aldım. Bardağa su doldururken dudaklarımı aralayıp "Bu ara beni çok düşüneceğin tuttu galiba salak kardeşim." dedim ve kalçamı mermere yaslayarak ona döndüm.
Gözlerini bana çevirmedi bile. Kalemini defterin üzerinde oynatmaya devam etti. "Çok iyi bir kardeş olduğumu biliyorum." dedi ama dikkati burada değildi.
Gözlerim istemsizce kısıldı. Çizdiği şey ile çok ilgileniyor olmalıydı. Ayak ucumda yükselip görmeye çalıştım ama defterin kapağının kapanması ile irislerimi defterin sahibine çıkardım. " 'İnsanın başına ne gelirse meraktan gelirmiş' derler, bilir misin?" dediğinde göz devirdim.
"Ne gelirmiş başıma?"
Omuz silkip ayağa kalktı ve mutfaktan çıktı. Son tüketim tarihi falan geçmiş olmalıydı. Çok değişik davranıyordu. Yani bu, hayatında olan değişikliğin benimle de ilgili olduğunu gösteriyordu.
Elimdeki bardağı tezgaha koyup mutfaktan çıktım. Odama çıkmak için merdivenlere yöneldiğim esnada salondan gelen gürültü ile durdum. Merdivenin başındaydım ve salon gayet net gözüküyordu buradan.
Deniz'in annesi ve babam mantık evliliği yapmışlardı. Normalde birbirlerine aşık değiller fakat ortak yönleri -buna iş de dahil- çok olduğundan dolayı daha iyi işler yapabilmek için evlenmişlerdi. Evlendiklerinde ben ortaokul sondaydım. Dolayısıyla Deniz de öyle.
Deniz, annesinin yere attığı vazoya bakıp bilinmezlik içindeki gülüşünü sundu. "Napıyorsun?" dedi. Annesi -Mavi Hanım- topuklu ayakkabısının çıkardığı ses ile Deniz'e birkaç adım yaklaştı.
"Sana bir şans verdim. Ve sen o şansı hiç etmekten başka bir boka yaramıyorsun!" Kaşlarım istemesizce çatıldı. Ne şansından bahsediyordu? Deniz, annesinin ne dediğini anladığını belli ederek kafasını eğdi.
"Başkasına aşığım." dediğinde Mavi hanım anında bir kahkaha attı.
"Başkasına mı aşıksın?" Bir hışımla Deniz'in kolunu kavradığında Deniz yüzünü buruşturdu. Acıdığını anlayabiliyordum. "Senin başkasına hakkın yok! Sapkının tekisin zaten. Hastaneye yatırmalıydım seni!" Mavi'nin ağzından çıkan her homofobik cümle ağzımın açık kalmasına neden olmuştu. Bana karşı çok iyi bir insandı. Kendi kızına böyle çıkışması beni şaşırtmıştı. Homofobik olması ayrı bir olaydı.
Deniz'in gözünden düşen yaşı gördüğümde nedensizce gidip sarılmak istemiştim. Düşman olmamız, anlaşamamız şu an umurumda bile değildi.
Kolunu hızla annesinden kurtarıp titreyen sesi ile konuşmaya başladı. "Küçükken bile benden utandın, öyle değil mi? Eflin'in babası bile senden daha iyi davranıyor bana. Sanki senin değil onun öz kızıyım!" Elinin tersiyle yanakların sildi fakat çok geçmeden yaşlar akmaya devam etti. "Anneliğe hiç yakışmıyorsun!"
Deniz'in son dediği cümle ile sol yanağına tokat yemesi ve kafasının sağa doğru düşmesi arasında saliselik fark vardı. Ben bile burada üzülmüşken bu kadın nasıl böyle taş kalpli olabiliyordu.
Deniz kafasını kaldırıp annesine kısa bir bakış attı. Arkasını dönüp salondan çıktığında gözleri beni buldu. Dudağının kenarından kan akmıştı ve gözleri kızarıktı. Ağzımı açıp bir şey demek istedim ama yapamadım. O da fazla durmadı karşımda zaten. Askılığa asılı olan montunu alıp çıktı evden.