Birkaç günün sonunda mecburen hazırlanmış okula gitmiştim. Eflin ile karşılaşmamak için büyük bir çaba sarf etmiştim açıkçası. İki gündür ara sıra telefonuna yanıt vermiştim ve yanıt verdiğim zamanda bahane uydurup kapatmıştım. O da salak değildi ki, bunu anlamasın.
Sınıfta -her zamanki gibi- kulaklarımı takmış, kafamı pencereye çevirip dışarıyı izliyordum. Bıraksalar şurada hem zil çalıp oynayasım hem de hüngür hüngür ağlayasım vardı. Dengesizliğin sonuncu evresini yaşıyordum resmen.
Kulağımdan kulaklığın çekilmesi ile kafamı çevirdim. Eflin, sert yüz ifadesi ile gözlerini bana dikmişti. Ecelim bana el sallıyordu resmen.
"Selam." dedim mırıltıyla. Kulaklığı bıraktığında telefondaki şarkıyı kapatıp kulaklığı çantaya attım. Kalçasını sıraya koyup bana bakmaya devam etti. İrislerimizi buluşturduğumda gözlerini kıstı.
"Bir sorun mu var?" dediğinde kafamı hızla yana salladım.
"Hayır. Ne sorunu olacak?"
"Bilmem." Aklıma gelen ilk bahane ile inandırıcı olsun diye kafamı eğdim. Hoş, Eflin'in gözlerine bakarak yalan söyleyebileceğimi zannetmiyorum.
"Babamla aramız normalden fazla kötü." Tırnaklarımı etime batırmaya başladım. Kendimden nefret ediyorum.
Ders zilinin çalması ile kalçasını sıradan ayırıp dudaklarını saçıma bastırdı. "Üzme kendini. Teneffüste kantine inelim, tamam mı?" Kafamı aşağı yukarı salladım. Beni bırakıp sınıftan çıkmak için yürüse de bırakmak istemediğini anlıyordum.
Gözlerim dolmuştu. Kafamı arkaya yatırıp gözyaşlarımın dinmesini bekledim. Telefonu çantaya atıp ayağa kalktım. Derse falan girmek istemiyordum.
Yangın merdiveninin kapısını açıp girdim ve merdivenleri hızlıca çıktım. Ayak ucuma kalkıp elimi duvar boşluğunun içine uzattım. Sigara saklamıştım her ihtimale karşı ama bulamıyordum.
"Bunu mu arıyorsun?" Arkamdan gelen tanıdık sesle elimi duvar boşluğundan çıkarıp arkama döndüm.
Deniz, elindeki paket sigarayı göstererek, omzunu duvara yaslamıştı. Onu görmek iyi gelmişti açıkçası. Sınıfta görememiştim çünkü.
Sigarayı bana uzatarak bir adım yukarı çıktı ve sağ duvara sırtını yaslayarak oturdu. "Ne işin var burada?" diyerek bende sol duvara sırtımı yaslayarak oturdum.
Omuz silkti. Bir şey demediğinde bende demedim. Bakışlarımı elimdeki pakete indirdim. Kapağını açıp kapamaya başladığımda Deniz'in mavi irislerinin üzerimde dolaştığını hissediyordum. Buna rağmen kafamı kaldırmadım.
"Pişman mısın?" dediğinde duraksadım ilk önce. Neyden kastettiğini anlamam birkaç saniye sürmüştü ama anlamıştım.
Anlamamazlığa vererek kafamı kaldırdım. "Neyden?" dediğimde anlamamazlığa verdiğimi anlamıştı. Bunu bakışlarından anlamıştım.
"Neyi kastettiğimi biliyorsun."
"Bir şeyi değiştirecek mi?" Aniden cevap vermem bu sefer onu duraksatmıştı. Sigara paketinin kapağını kapatıp bakışlarımı yere indirdim. Gözyaşlarım bana ihanet edip akmaya başladığında elimin tersi ile yanaklarımı sildim.
Alt dudağımın titremesi ile dudaklarımı birbirine bastırdım. Ağlamak istemiyordum ve ağlamayacaktım. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım.
Deniz, sessizce oturmuş beni izliyordu. Ağzını açıp bir şey demedi. Sigara paketini yere atıp ayağa kalktım. Deniz'i sevmem baştan yanlıştı zaten. Yanlışı, doğru kabul etmem benim salaklığımdı.
Basamaktan atlayıp gitmek için bir adım atmıştım ki bileğimin nazikçe tutulması ile durdum. Deniz de basamaktan inmiş aramızdaki mesafeyi kapatmıştı.
Gözlerimizi buluşturduğumda farklı bir şey sezdim. Her zaman etrafına sert bakan Deniz bu sefer bakmıyordu. Onu üzmüş müydüm? Sanmıyorum başka bir şeye üzülmüştür. Ve şu an bunu düşünemeyecek kadar aklımdakinin doğruluğundan eminim.
"Bir daha-"
Lafını kesip dudaklarımı araladım. "Konuşmasak daha iyi olur." Bileğimi elinden çektim. Gözlerimin dolmaya başlaması ile arkamı dönüp merdivenleri inmeye başladım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı zaten.