Bölüm 25: "Masum Bir Adam."
Kalbim kırıktı.
Hissettiklerim, hissettirdikleri için en doğru tabir buydu. Eğer elinde olsaydı acımı omuzlarındaki yüklerine katmak için elinden geleni yapacağını biliyordum, yapmıştı da ancak bu yaraların bir kısmı benliğimi unutmamam için benimle kalmalıydı.
O arabayı ilk gördüğümde bunu söylemiş olsaydım yaşlı adam yaşıyor olacaktı.
Sergen Delipoyraz... Ezrak Delipoyraz'ın dedesi. Benim aklımın ucundan geçmeyecek bir hatam yüzünden ölmüştü.
Duyduklarını sindirmekte zorlanan kalbim tekleyerek durduğunda ona sıkıca sardığım kollarımı ateşe değmiş gibi geri çektim ve dehşetle birkaç adım gerilerken Ezrak tereddütle bana yaklaştı. Gözlerinde kurduğu cümlenin getirisi olan bir acı veya başka duygular yoktu, gözlerinde benim için duyduğu endişe vardı. Beni böylesine benimsemesi bedenimi titretirken üzerime doğru adımlamasıyla aramızdaki mesafeyi koruyup geriledim. Bana öfkeli olmalıydı, şu an benim ne hissettiğimi düşünmemeliydi. Ezrak hareketimle birlikte kaşlarını çatarken, “Şöyle bakma,” diye fısıldadım ihtiyaçla. “Hayat zaten senin elinden çok şey almış, Ezrak. Bana benim için endişelenerek bakma.”
Belki yaptığım ufak bir hataydı, zamanlamam yanlıştı. Sorun bu değildi. O adamın benim yüzümden ölmesi, buna rağmen Ezrak'ın bana zerre öfke ya da kırgınlık beslememesi sorundu. Elbette o kimse gibi değildi, benim de onun için aynı değerde olduğumu biliyordum. Ama elinden aldıklarım yüzünden bana kızmasını yadırgamazdım. Benim için kendi duygularını hiçe saymasını kaldıramıyordum.
Düşün, Ateş. Sen olsaydın da aynısını yapmaz mıydın?
Yapardım.
Üzerime doğru bir adım daha atarken, “Hayat elimden çok şey aldı,” diyerek tekrarladı beni. Kaçmama izin vermedi, beni sıkıca belimden yakalayarak kendine hapsetti. “Ama her şeyi kollarıma bırakmışken nasıl hissetmemi istiyorsun?”
Boğazım düğümlendi. Ben onun her şeyiydim.
Bir şey söyleyemeyerek gözlerimi gözlerinden çektim. Beni tanıyordu. Beni anlıyordu. “Eve gidebilir miyiz?”
Kısık sesimle sorduğum sorunun ardından beni geri geri yürütmeyi sürdürdü ve belimdeki kolları daha da sıkılaşırken, “Utandığın zaman konuyu değiştiriyorsun,” diye mırıldandı. Dudakları belli belirsiz bir kıvrıma ev sahipliği ederken çenesini saçlarımın üzerine yasladı. “Bu gidişle çok sohbetimiz yarım kalacak.”
Avuçlarımı ince tişörtünün üzerine bastırarak onu hissetmeye çalıştım. “Anlamıyormuş gibi yapacağım.”
Güler gibi bir ses çıkardı. “Zeki kızım.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABRAKA
Teen FictionBir kız çocuğu yaralandı, Bir kalp kırıldı, Ve bir kadın; kanayan yerlerinden iyileşmeye çalıştı. Bir adam gitti, Bir kadın kaldı. Ve bir Ateş; harlandı. Sonra koca bir karanlık ikiye yarıldı; bir tarafı maviye, bir tarafı kahveye boyadı. Ortada ik...