Bölüm 19: "Dudaklara Vurulan Prangalar"

137 6 61
                                    


Annem ve babamdan sonra kimseye sığınamam, güvende olmam, kollanmam sanmıştım. Sonra hayatıma bir hatayı kabul etmiş, haklı olduğumu fark ederek kendimi insanlardan soyutlamıştım. Tökezlemiştim, yaralanmıştım ve tam mutluluğumun sona erdiğini düşündüğüm yerde yaralarına rağmen ayakta dimdik durabilen bir adam çıkmıştı karşıma. Onu hayatıma almamıştım, hayatıma girmişti; beni hayatına almamıştı, hayatına girmiştim. Kırık dökük ruhumu yalnızca onun kanayan ruhuyla doyurabileceğimi anladığım saniyeyse, kaburgalarımın arasından sızmasına izin verdiğim andı.

Kollarının arasında ona doğru dönerek kusursuz çehresini izledim. Biçimli kaşlara, fazlasıyla düzgün bir buruna ve koyu renkli, dolgun dudaklara sahipti. Kaşlarının arasında yüzündeki huzursuzluğu ele veren ufak bir çizgi vardı. Yutkunarak alnına dökülen tutamlarını geriye ittirdim ve yüzümü eğerek alnımı dudaklarına bastırdım.

Bir eli belimde, diğeri ise ikimizin arasında kalmıştı. Ellerim bu kez esmer teninin üzerinde parlayan gümüş zincire uzandı, eski olduğu belliydi ve neden taktığını bilmiyordum. Parmaklarım geniş kolunda kendini belli eden damarlarına giderken birini takip ederek ellerine indim. Bileğinde beyaz tokam vardı. Gülümseyerek tokayı tuttuğumda elleri hızla parmaklarımı yakaladı ve onu bileğinden çıkarmama izin vermedi. "O artık benim."

Muhtemelen yeni uyandığından ve alnımı dudaklarına yasladığımdan dolayı boğuk çıkan sesiyle omuz silktim ama alnımı ısrarla geri çekmedim. "Ama benimdi. Hırsız olan sensin."

Alnımın üzerindeki dudakları kıvrıldı. Başımı biraz daha ona bastırdığımda, "Çekilmelisin," diye mırıldandığını işittim. Sesi keyifli geliyordu. Keyfi ya bana özeldi ya da çocukluklarımla onu eğlendirebilmeyi başarabiliyordum. "Konuşamıyorum."

"Konuşmak istiyorsan geri çekilebilirsin," dedim gülümseyerek. Bir elim hâlâ avucunun içindeydi. "Seni tutmuyorum."

Dediğimi yaparak geri çekildi ama hemen önce alnıma bıraktığı ufak, kısa öpücüğü hissetmiştim. Yüzümü kaldırarak henüz berrak olan renkli harelerine baktım, asıl güzelliğinin gözlerinde olduğunu düşünüyordum. Boştaki kolumu yatağa yaslayarak yüzümü avucuma bıraktım ve ona tepeden bakmaya devam ettim. Tavırlarım rahattı, ondan eskisi gibi çekinmiyordum. Bana bu cesareti o veriyordu.

"Bugün maç var mı?" diye sordum ilgiyle. "Kapan'a gitmem gerekiyor."

"Ne yapacaksın Kapan'da?" Gözlerini kıstığında ona bakmayı sürdürdüm. "Kalender'le konuşacaklarımız var, maçtan haberim yok."

"Ne konuşacaksınız?" Merakla yerimde doğruldum. "Bunları benden gizliyorsunuz ama işin sonunda yanında ben oluyorum."

Bilmiş tavrıma kaşlarını kaldırdı, haklı olduğumu biliyordu. "Kalender'in bir süre buralardan ayrılması gerekebilir," dedi yattığı yerden doğrulurken. "Bu kez senlik bir durum yok güzelim. Ufak tefek mevzular."

Kullandığı kelime kalbimin ritminde bir sapmaya neden olduğunda bana bir kez daha böyle seslendiğini anımsadım. Evimin yandığı gece. O sırada pek umursamamış olabilirdim ancak elbette aklımdaydı. Beni koruyor, ona sığınmama izin veriyordu. Derdim var, demişti dün gece. Seninle.

Yataktan kalkarak siyah saçlarını dağıtıp odadan ayrıldığında banyoya girdiğini gördüm. Gözlerim aralık bıraktığı kapıdan ayrılmazken, "İşin varsa hallet," diye seslendi bana. "Duşa gireceğim."

Elimi yüzümü yıkayarak bakışları altında banyoyu terk ettim ve mutfağa girerek tezgâha yaslandım. Dünden beri bir şey yememiştim ve karnım açtı. Buzdolabındaki malzemelerle kendime bir sandviç yaparak kendimi doyurduğumda banyonun kapısının açıldığını duydum ve işini bitirdiğini düşünerek çantamdan diş fırçamı aldım.

ABRAKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin