İnce bir ipin üzerinde, gözlerim kapalı yürüyorum. Geri dönüşü olmayan, ama bitimi de bulunmayan bir yol. Yalnızca kalbinin sesini dinleyenlerin yürümeyi başarabileceği bir yol. Tehlikeli ama uğrunda öleceğimi bilsem yine de adımlamayı sürdüreceğim bir yol. Aşağısı dipsiz bir uçurum, ipin üstü ateş.Cennet ve cinnetin arasında, cennete daha yakın.
Biz... Öpüşmüştük.
İçten içe bir yanım bunun olmadığını söylüyordu, böylesine bir mutluluğa alışkın olmayan benliğim bunu kaldıramamıştı. Gözlerimi kırpıştırarak ensesindeki ellerimi kıpırdattığımda bana az öncenin doğruluğunu ispatlarcasına koyu renkli, ıslak dudaklarının arasından sert bir soluk verdi ve alnını alnımdan ayırarak titreyen gözbebeklerime baktı. Benim aksime kararlı, dik duruyordu. "Gidelim."
Kısık sesiyle başımı salladım, hâlâ yaşadıklarımın etkisindeydim ve tamamen algıladığımda kendimi rezil etmemeyi umuyordum. Elleri belimden ayrılarak ensesine ulaştı, oradaki ellerimi kavradı ve avuçlarının arasına alarak bir an tereddütte kalmadan parmaklarını parmaklarımdan geçirerek yürümeye başladı. Ön kapıya değil, arka kapıya ilerliyordu ve muhtemelen bizi görmesinler diye bu yolu seçmişti.
Elinin içinde kaybolan parmaklarıma bakarken kalbim öylesine sert çarpıyordu ki, göğsüme baksam onun şeklini görebilirdim sanki. Beni defalarca kez belimden, kolumdan, bileğimden tuttuğu olmuştu ama parmakları parmaklarımın arasına öyle bir tutunmuştu ki, sanki çekip elini bırakmak istesem kalbi de gelecekti avuçlarıma. Hep sahipleniciydi, bu kez parmaklarının tutuşu ile ant içiyordu.
Beni bırakmayacağını söylemenin birçok yolunu bulmuştu.
Avuçlarım terlemişti, bunu umursamadı. Mercedes'in kapılarını açarak arabaya binmemi sağlarken parmakları parmaklarımdan koptu ve elime hücum eden soğukla birlikte irkilerek yeniden ellerine uzanmak istedim. Sessizdi, konuşmayı sevmiyordu ama ben onun konuşmak yerine gösterdiği tavırlarını da seviyordum.
Soğuyan ellerimi dizlerimin arasına kıstırdığımda bana yan gözlerle bakarak klimayı çalıştırmış, yol boyunca tek kelime etmemiştik. Ara ara gözleri üzerime düşüyor, bir şey demeden önüne dönüyordu ama ben asla gözlerimi ona çevirmemiştim, utanmıştım bir kere.
Yorgun gözlerime karşı çıkarak uyanmamak adına direndim, üstüne bir de beni kucağında eve taşırsa iki ay yüzüne bakamazdım. Arabayı aynı sessizlikle garaja park ederek anahtarı çıkardı ve kapıların kilidi açıldığında kendimi telaşla dışarı attım. Nereye gideceğimi de bilmiyordum, sonum onun yanında bitecekti.
Asansörü kullanmadık, orada baş başa kalmaktansa kan ter içinde eve ulaşmak daha cazip bir fikirdi. Daireye ulaştığımızda botlarımdan kurtularak içeri girdim ve kıyafetlerimi panikle değiştirerek yatağa uzandım. Doğruyu söylemek gerekirse benimle birlikte yatacağından şüpheliydim ve yatağına çöreklenerek ne kadar doğru yaptığımı da bilmiyordum ama içimden bir ses ondan kaçmamam gerektiğini söylüyordu. O son adımı bu gece atmıştık ve ben istesem de o an yaşanmamış gibi davranamazdım.
Hoş, istemiyordum zaten.
Bir süre sakince düşünmeye çalıştım ve bekledim. Uykuya dalmadan hemen önce gelmeyeceğini düşünerek huzursuzlanmıştım ancak o beni yanıltmış, arkama uzanarak sessiz odada kalp ritimlerimin çınlamasına neden olmuştu. Üstüne uzandığım yorganı altımdan çekerek üzerimize örterken elinin belime uzandığını hissederek yorgun dudaklarıma belli belirsiz bir tebessüm kondurdum ve gözlerimi alışkın olduğum sıcağıyla yumdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABRAKA
Teen FictionBir kız çocuğu yaralandı, Bir kalp kırıldı, Ve bir kadın; kanayan yerlerinden iyileşmeye çalıştı. Bir adam gitti, Bir kadın kaldı. Ve bir Ateş; harlandı. Sonra koca bir karanlık ikiye yarıldı; bir tarafı maviye, bir tarafı kahveye boyadı. Ortada ik...