Ruhumda, yüreğimde, zihnimde kendini hissettiren, fiziksel bir acı vardı. Sanki yüzlerce jilet orada geri dönülmez bir yara açıyor, beni tüketiyor gibiydi ve buna karşı koyamıyordum. Benim, dediğim tek şey gözlerimin önünde yok oluyordu.Ne kadar zaman geçmişti, bilmiyordum. Ezrak bahçenin evime en uzak yerine oturmuş, ona sığınmama izin vermişti. Yine. Dizlerinin üzerinde oturuyordum ama o an düşüneceğim son şey utanç değildi. Burnumu çekerek dolu gözlerimi alevleri söndürmeye uğraşan itfaiyeye diktim ve omuzlarındaki ellerimi sıkılaştırarak dudaklarımı daha fazla ağlamamak adına parçalarcasına ısırdım. "Gidelim buradan. Lütfen."
Bahçe kapısının önünde dikilerek endişeyle bana bakan arkadaşlarımı gördüm ancak pek umursamadım. Ezrak isteğimle birlikte anında ayaklanırken onunla birlikte havalandım ve başımı itiraz edercesine iki yana salladım. "Ben yürüyeceğim Ezrak. Bırak beni."
Sessizdi. Beni yavaşça kucağından indirerek önden ilerlememe izin verdiğinde bahçenin dışında kalan arabaya ulaştım ve arkadaşlarıma bir şey demeden koltuğa oturdum. Kimseyle konuşmak, muhatap olmak istemiyordum. Başımı cama yaslayarak gözlerimi kapattığımda Ezrak çok geçmeden şoför koltuğuna yerleşti ve arabayı çalıştırarak yola çıktı.
Arabayı esir alan tek ses gürültülü nefesleri ve benim iç çekişlerimdi. O an, o ses aklıma geldikçe haykırarak ağlamak istiyordum ama hiçbir şeye çare olmuyordu, olmayacaktı. Dişlerimi birbirine bastırarak gözlerimden yaşların süzülmesine engel olamadığımda araba ani bir frenle durdu ve benim ona dönmeme kalmadan direksiyona okkalı bir yumruk geçirerek sert bir küfür savurdu. "Benim suçum," diye tısladı, ardı arkası kesilmeyen küfürlerinin arasından. "Bu işi bu kadar büyütmeyecektim. Seni bu kadar benimseyip öne sürmeyecektim!"
Cümleleri... Her seferinde dokunuyordu içimde bir yerlere. Bir yerlere değil, kalbime. Buğulu gözlerimin el verdiğince direksiyona yasladığı başına bakarken, "Hayatına girmek isteyen bendim," diye mırıldandım çatlak sesimle. Gülümseyemiyordum, yine de samimiydim. "Senin bir suçun yok, Ezrak. Karanlığına karışmayı ben istedim."
"İzin vermemeliydim," dedi tek nefeste. Yanımızdan geçen araçlar bize korna yapıyor, muhtemelen küfrediyorlardı ama umurunda değildi. "Bugüne kadar nasıl kimseye izin vermediysem sana da müsaade etmemeliydim ama... Siktir! Karşı koyamadım lan sana!"
Ağzım hayretle aralanırken gözlerimi kırpıştırdım ve bakışlarımı üzerinden çekerek parmaklarıma diktim. Şu an sırası değildi. Aklımı yeterince meşgul ediyordu ancak en azından şimdilik yaşadıklarımı atlatmama izin vermeliydi. Kazıyarak soyduğum ojelerime bakarak zorlukla nefeslendim ve yan gözlerle direksiyona yasladığı başını izledim. Gözlerini sıkıca yummuş, dişlerini ölesiye birbirine bastırmıştı ve yükselen gıcırtıları duyabiliyordum. Sessiz kalarak gözlerimi cama çevirdiğimde kısa sürede araba yeniden çalışmış, yola çıkmıştık.
Mayışmış gözlerimin odağına tanıdık apartman girerken Ezrak oyalanmadan arabayı garaja park etti ve anahtarını çekip alarak arabadan indi. Onu bekletmeyerek peşinden inip yanına ulaşırken tereddütlü gözlerle apartmana baktım. "Güvende olduğumuzdan emin misin?"
"Şu an bana bulaşmak istemeyeceklerine eminim," dedi asansör kabinine binip düğmeye basarken. "Güvenliğinse... Sana hiçbir şey için söz veremem Cemre. Yanımdasın ve güvende olduğun kadar tehlikedesin de. Gördün, canını yakmak için her türlü yola başvuracaklar ve..." Gözlerini yumarak başını asansör kabinine vurdu, acı çekiyor gibiydi. "Seni zorla yanımda tutamam. Gidersen senden uzak durmaları için elimden geleni yaparım ama..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABRAKA
Teen FictionBir kız çocuğu yaralandı, Bir kalp kırıldı, Ve bir kadın; kanayan yerlerinden iyileşmeye çalıştı. Bir adam gitti, Bir kadın kaldı. Ve bir Ateş; harlandı. Sonra koca bir karanlık ikiye yarıldı; bir tarafı maviye, bir tarafı kahveye boyadı. Ortada ik...