Gök ikiye yarılmış, koca bir boşluk göz kırpıyordu içimde uyuttuğum hislerime. Ay, yıldızlar ve güneş... Hepsi bir köşeye çekilmişti korkuyla. İçimdeki çığlıklar, sakladığım öfke, büyüttüğüm kin on dokuz senenin ardından ortaya çıkmak istiyordu ama izin vermeyecektim. Doğru zaman değildi. Kulaklarım duyduğum cümleleri sindirerek beynime bir bir kazırken harlanan ateşimi söndürmeye çalıştım ve ürkütücü sakinliğimle gözlerimi masadan çektim ve karşımda bana beklentiyle bakan yeşilleri buldum.
“Cemre... Bir şey söylemeyecek misin?”
“Söylediklerini duyuyor musun?” Kaşlarımı çatarak gergince ona baktım, kalbini kırmak istemiyordum. “Baban onu öldürmek için gün sayıyor ve kötü adam Ezrak mı?”
Dolu gözlerini kırpıştırarak başını salladı. “Anlamıyorsun. Ben babamı daha önce hiç öyle görmedim. Ezrak yıllar önce babamın elinden kaçmayı başarmış ama ondan bir şey almak istiyor.” Omuzlarını düşürdü. “Sana mantıklı gelmiyor olabilir ama ondan uzak dur...”
“Mantıklı gelmiyor,” diyerek böldüm onu. “Çünkü değil. Bırak da kimin kötü olduğuna ben karar vereyim, Caterina. Bana babanı savunma.”
Gözlerini hayretle büyüttü. “O benim babam. Sen de dostumsun ve seni uyarmaya çalışıyorum. Ya o? O kim?”
“O benim,” diye tısladım dişlerimin arasından. Ellerimi sıkıca yumruk yapmış, bacaklarımın yanına bastırmıştım. “Evim, sığınağım, hevesim, acım, ilacım...” Gözlerimi yumarak sakinleşmeye çalıştım. “Hislerimi sorgulama, Caterina. Beni önemsiyorsan biricik babacığınla konuş ve ondan uzak durması gerektiğini söyle. Aksi hâlde zarar gören Ezrak olmayacak.”
Onu locada yalnız bırakarak hızla ayaklandım ve kapıya yakın bir yerde telefonla konuşan bedeninin yanına giderek bana dönmesini izledim. Yüzümdeki ifadeyi görerek gözlerini kısarken telefondan gelen konuşmaları umursamayarak aramayı bitirdi ve telefonunu cebine koyarak ellerini bana uzattı. “Sorun ne?”
“Sana zarar vermek isteyenlerden nefret ediyorum!” diye tısladım ellerinden kaçarak. Beni yakalarsa kendine hapseder, yalnızca ona odaklanmama neden olurdu ama öfkemi unutturmasını istemiyordum. “Neden seni incitmek istiyorlar ki Ezrak?”
Kapan’dan ayrılarak agresif adımlarla yürümeyi sürdürürken uzun bacakları sayesinde zorlanmadan bana yetişerek bileğimi yakaladı. “Nereden çıktı bu? O pezevenk mi burada?”
“Bilmiyorum!” Beni kendine çekmesine itiraz etmeyerek gözlerimi yumdum, neden kanadığım yerden saran adamı istiyorlardı? Bana mı mutluluk haramdı yoksa ona mı yaşamak fazlaydı? “Onlar her yerdeler ve senin güvende olmanı istiyorum.”
Güzel gözlerinde şaşkınlığı soludum, onu önemsediğimi belli ettiğimde hep böyle oluyordu. “Bana bir şey olmayacak,” diye mırıldandı uçuşan saçlarımı yüzümden çekerek. Yağmur dinmişti ama yeniden başlayacak gibiydi. “Kim zırvalıyor sana bunları?”
Onu cevapsız bıraktım. Tedirgin gözlerim etrafımızda gezinerek gerginlikle üzerindeki deri ceketin yakalarına tutunurken, “Gidelim buradan,” diye fısıldadım ihtiyaçla. “Lütfen.”
İsteğimi geri çevirmedi. Arabasının kapılarını açarak koltuğuna yerleşirken yanına oturarak başımı cama yasladım ve derince soluklandım. Ona zarar gelme düşüncesi dahi nefeslerimi boğazıma dizerken gerçeğine nasıl katlanırdım? Evet, kolay alışan ve alışkanlıklarımdan vazgeçmeyen bir yapım vardı ancak Ezrak, bir alışkanlık olmaktan çıkmıştı.
Bir ihtiyaç gibiydi.
Yol boyunca konuşmadı, konuşmadım. Hava kasvetliydi ve henüz akşam olmamasına rağmen koyu bir mavi hâkimdi gökyüzünde, dolunayı silik olsa da seçebilmiştim. Geçtiğimiz yolların bana tanıdık gelmediğini fark ederek kaşlarımı çattığımda Mercedes epey sonra tek katlı, müstakil bir evin bahçesine girerek durdu ve neden buraya geldiğimizi anlamayarak ona döndüğümde soru sormama izin vermeyerek arabadan indi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABRAKA
Novela JuvenilBir kız çocuğu yaralandı, Bir kalp kırıldı, Ve bir kadın; kanayan yerlerinden iyileşmeye çalıştı. Bir adam gitti, Bir kadın kaldı. Ve bir Ateş; harlandı. Sonra koca bir karanlık ikiye yarıldı; bir tarafı maviye, bir tarafı kahveye boyadı. Ortada ik...