0.6

1.4K 163 171
                                    

Pamuk eller yorumlara kfldşeödlsösş

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp soluğu iş yerimde almıştım. Henüz açılmamış kafenin bahçesinde oturup telefonumu elime aldım ve kafenin hep açık olan ücretsiz internetine bağlandım. Bana mesaj atan kişiden epey korkmuştum. Konuşmalarında asla sertlik yoktu ama istediği her bilgiyi elde edebilmesi ve hatta telefonuma kadar girebilmesi beni telaşlandırmıştı. Babam polis olduğu için ilk başta ona bu durumdan bahsetmeyi düşünsem de mesaj atan kişi komşumuz olduğu için ses etmek istemedim. Şu anlık apartmanın huzurunu kaçırmak istemiyordum. 

Arama motoruna Margos yazıp sonuçların çıkmasını bekledim. Güvenilir bir siteye girip hakkındaki yazıları okudum. Attila ve Roma arasında bir antlaşmaydı. Attila Doğu Roma'ya kadar ilerlemiş, Margos Barışı ve Anatolyus Antlaşmaları ile Doğu Roma'yı vergiye bağlamıştı. Daha sonra da Batı Roma'ya kadar ilerlemiş ancak bazı sebeplerden ötürü orayı almaktan vazgeçmişti. Bu olaylardan sonra da ismi farklı şekillerde birçok milletin destanlarında geçmeye başlamıştı.

Devamında yazan yazıları okumaktan sıkılarak telefonu kapattım. Tarihe hiç ilgim yoktu. Daha doğrusu hiçbir derse ilgim yoktu. Zaten bu yüzden okumayı bırakmış, bir işe girmiştim. Annem ve babam başta kararıma karşı çıksa da benim böyle daha mutlu olduğumu görüp daha da ses etmemişlerdi. Sıradan bir hayatım vardı, Margos mesaj atana kadar. 

Onun Margos ismiyle ne gibi bir alakası vardı, henüz çözememiştim. Doğrusu bir şeyler bulmayı istemiş, buna heves etmiştim. Ne yazık ki daha dün gece hayatıma giren biri hakkında hiçbir şey öğrenememiştim. Bilgisayar mühendisi bir erkek, üçüncü katta on üç numarada oturuyor. Pekala, bunlar oldukça sıradan bilgilerdi. Asıl mesele ne kadar zamandır orada oturuyordu ve ben nasıl onu hiç görmemiştim? Muhtemelen annem ve babam da onun varlığından bihaberdi. Hatta belki de apartmandaki kimse tanımıyordu onu. 

Aklım yine hızla çalışmaya başlıyordu, müzik dinlemeye ihtiyacım vardı. Daireler çizerek yürümek istiyor, aklımda geçen senaryolar gerçekmiş gibi davranmaya heves ediyordum. Ne yazık ki kulaklığım yanımda değildi, olsa dahi kafenin açılış saati gelmişti. Bugün çok fazla müşterinin gelmesini umut ederek yerimden kalktım. Zihnim meşgul olduğunda müzik dinleme isteğimi bastırabiliyordum. 

"Günaydın, Hale." diyen Seren' e gülümsedim. "Günaydın." 

"Kafeyi temizlemeye başlayacaktım ben de. Birilerinin benim gibi erken gelmesi için dua ediyordum." Gülüp ona yardım edebileceğimi söylediğimde içeri girdik. Camları açıp havalanmasını sağladıktan sonra tozları almaya ve yerleri silmeye başladık. 

"Eser gelmeyecek mi bugün?" diye sordum yerleri silerken. Başını iki yana salladı. 

"Gelecek ama patron onu işten atacağını söyledi." 

"Neden?" diye sordum şaşkınlıkla. Ofladı. Seren ve Eser çok yakın arkadaştı. Üçümüz arkadaştık ama onların zaten önceden tanışıklığı bulunduğundan birbirlerine benden daha yakınlardı. 

"Geçen gün kafede şu basına sızan hırsızı savundu. Ona sessiz olmasını söylemiştim. Ama beni dinlemedi. Biliyorsun, Eser yoksul bir ailede doğdu. O yüzden milletten çalarak zenginleşenlere büyük bir nefreti var. Bunu savununca da patron epey kızdı. Sonradan öğrendim ki patron parası çalınan siyasilerden birinin yakınıymış."

"Çok kötü olmuş." dedim üzülerek. "İşten ayrılırsa yeni bir iş bulması çok zor. Biliyorsun işsizlik..." dediğimde kafasını salladı. 

"Keşke şu hırsız kadar zeki olsaydım. İki yıldır tek bir iz bırakmamış. Üstelik amacı zenginleşmek de değil. Zenginden çalıp fakire veriyor parayı. En azından tanışıyor olsaydık çok güzel olmaz mıydı?" 

"Babam polis." dedim gülerek. "Benim için iyi olmazdı." 

Seren konuşacağı sırada kafenin kapısı açıldı ve Eser içeri girdi. Üstündeki siyah takıma şaşırarak baktım. Açık kahverengi saçları her zamankinden daha parlak ve ipeksi görünüyordu. Ayağında marka ayakkabıları vardı ve bu onun normal şartlarda asla alamayacağı bir ayakkabıydı. 

"Eser bu halin ne?" diye sordu Seren kaşlarını çatarak. 

"Yakışmış mı?" Yüzünde sıcak bir gülümseme vardı ama gözlerinde anlam veremediğim bir ifade geziniyordu. "Yakışmış." dedim tebessüm ederek. Elimdeki paspası bırakıp kollarımı göğsümde bağladım. 

"Ama biraz farklı görünüyorsun." dediğimde yüzündeki gülümseme yavaş yavaş küçüldü. Farklı kelimesinin anlamını anlamıştı. Her zamanki ucuz kıyafetlerin nerede, anlamını çıkarmıştı.

"İstifa edeceğimi söylemeye geldim." dedi yüzünde kalan ufak tebessümle. 

"İş buldun mu peki?" 

"Evet." dediğinde rahatlayarak derin bir nefes aldım. Anlaşılan iyi maaşlı bir iş bulmuştu. 

"Nerede çalışacaksın?" 

"Zengin bir adamın şoförü olarak çalışacağım." 

Seren'in çatık kaşları düzeldi, gülümsedi. Üstündeki pahalı kıyafetler artık bir sebebe kavuşmuştu. Eser'in de yüzündeki gülümseme büyüdüğünde artık içim daha rahattı. Bir an için kuşkuya düşmüştüm. 

"Artık daha az görüşeceğiz yani?"

"Hala ev arkadaşınım, Seren. Ama maalesef evet, artık eskisi kadar çok görüşmeyeceğiz. Ama pazar günleri bir şeyler yapabiliriz. Benim izin günüm ve sizin de öyle."

Seren ile eş zamanlı olarak başımızı salladık. Eser istifa ettiğini patrona bildirmemizi istedi, bize veda edip kafenin önündeki son model arabanın yolcu koltuğuna oturduğunda kaşlarımı çattım. Araba kafenin sokağından çıkıp ardında iz bırakmadığında Seren'e döndüm. O da bana yüzünde merakla ve endişeyle bakıyordu. 

"Bir şeylerden şüpheleniyor musun?" diye sorduğumda yanıtladı.

"Kesinlikle." 

İzsiz | texting✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin