Aldığım tepsiyi iki numaralı masaya doğru götürürken içim içimi yiyordu. İki numaralı masaya varıp sade kahveleri ve çikolataları masaya dikkatle yerleştirdim. Bakışlarımız Eser ile anlık olarak kesiştiğinde hızla oradan ayrıldım. Kalbim tedirginlikle hızlanırken diğer siparişi götürmek için hareketlendim.
Kafenin kapanmasına yakın saatlerde Eser ve yüzünü dahi göremediğim ince, uzun bir adam iki numaralı masaya oturmuş; dakikalarca susmuşlardı. Yanındaki adam şapkasının altından görünmeyen gözlerini elindeki kitaba dikmişti ve aradan geçen yirmi dakikaya rağmen tek bir sayfayı bile çevirmemişti.
Eser ise arada bir tedirginlikle ben ve Seren'in olduğu tarafa bakıyor, sonra yeniden gözlerini camdan dışarıya çeviriyordu. Koskoca şehirde buraya gelmeleri tesadüf olamayacağından zihnimi yoklayan felaket senaryolarına izin vermek durumunda kalmıştım.
Zannımca Eser bizi yoklamaya, daha doğrusu bildiklerimizi birine anlatmış mıyız diye öğrenmeye gelmişti. Ancak yanındaki adamın gelmesi için yeterli bir sebebi yoktu ki onu tanımıyordum bile. İç sesim bastırılamaz bir sesle babama olan biten her şeyi anlatmamı söylese de kalbimdeki tuhaf huzursuzluk hissi bunu eyleme geçirmek isteyen beni engelliyordu.
Seren'le aynı anda siparişleri masalara götürdük ve ortak alana geri döndük. Çıkış saatine yaklaştığımız için masalar yavaş yavaş boşalıyordu.
"Neden gelmiş olabilir?" diye sordu yanıma sokularak.
"Bizi yoklamak için olabilir."
"Peki ya yanındaki adam?"
"Bir fikrim yok." dedim ve boşalan masayı temizlemek için yanından ayrıldım. Bu sırada Eser'in bakışlarını üzerimde hissediyor, tedirginliğin içimi kemirmesinden rahatsızlık duyuyordum. Yine de sanki her şey yolundaymış izlenimi vererek işime odaklanıyor, mümkün olduğunca ondan uzaklaşıyordum.
Derken temizlediğim masanın arka çaprazındaki iki numaralı masadan sesler geldi. "Gidelim," dedi adam. Eser ise duyulur duyulmaz bir sesle onu onayladı. İkili ayağa kalktığı sırada kirli bulaşıkların olduğu tepsiyi elime aldım ve arkamı döndüm.
Gözlerim irice açılırken elimdeki tepsiyi yere düşürmemek adına sıkı sıkı tuttum. Dizlerimin bağı çözülmüştü sanki. Saçlarım ensemi yakıyor, sırtımdan ayak uçlarıma ulaşan ürperti kendimi kaybetmeme neden oluyordu.
Yeşil gözler gözlerimi bulduğunda ilk kez gördüğüm yüzündeki ince dudakları kıvrıldı. Yılanları anımsatan yeşil gözlü adam tam karşımdaydı. Soluk beyaz teni, çukurlaşmış yanakları, kahverengi kaşları vardı. O, gördüğüm birçok yüzden daha farklıydı. Fakat bana baktığı gözleri Attila'nın gözlerinin birebir aynısıydı.
Yeşil gözlerin üzerimde bıraktığı rahatsız edici his artarken elimdeki tepsiyle oradan ayrıldım. Ancak o his bitmek yerine tesirini arttırmıştı.
Herkese merhaba!
Ufacık bir duyuru: Bir süre bölüm atma hızımı yavaşlatıyorum. Birkaç gün bölüm gelmeyebilir veya az gelebilir. Ama sonra yeniden her gün bölüm atacağım. Bu birkaç gün benim için biraz sıkıntılı olacak, o yüzden yazmaya odaklanamayacağım büyük ihtimalle.
Görüşmek üzere,
Hoş kalın❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzsiz | texting✔
ChickLitHale'nin tek isteği komşusunun internetine bağlanmak ve müzik dinlemekti. Fakat komşusunun gerçekte kim olduğunu idrak ettiğinde her şey için çok geç olacaktı. Margos: Boşuna uğraşma, şifreyi kırmaya çalıştığını biliyorum. Tamamlandı, iyi okumalar♡...