1.2

1K 133 109
                                    

Yılan adam yeşil gözlerini bilgisayara çevirdi. Bilgisayar normal boyutlardan çok daha büyük ve olması gerekenden daha fazla tuşa sahipti. Bilgisayardan çıkan kablolar boşluğa uzanıyordu. Karanlık odanın bir köşesinde etrafı aydınlatmakla yükümlü küçük bir mum gördüğümde ona ilerleyip söndürdüm. Geriye döndüğümde ise tam gözlerimin içine bakan yeşil gözlerini gördüm. Tenim ürperiyor, ellerim titriyor, zihnim bulanıyordu. Görüş açım gitgide daralıyor, nefeslerim hızlanıyordu.

Yeşil gözlü adam biraz geri çekilip bir yeri işaret etti. İşaret ettiği yer bir anda değişip başka bir hâle bürünmüştü. Artık karanlık odada değildik. Sensörlü lambayla bir karanlık, bir aydınlık olan apartman katındaydık. Gözlerimi güç bela açık tutarak işaret ettiği yere çevirdim.

On üç numaralı kapının demir parmaklıkları geriye savrulmuş ve kahverengi kapısı sonuna kadar açılmıştı. İçerisi küçük bir mumla aydınlatıyordu ve devasa bilgisayarın başında duran biri vardı.

Nefes nefese uyandığımda yüzümü buruşturdum. Boynum yan yatmaktan tutulmuş, elim gövdemin altında uyuşmuştu. Terli saçlarımı yüzümden çekip elimi kalbime götürdüm. Sesi kulaklarıma ulaşıyordu. İçimi daraltan rüyam bilinçaltımın nelerle dolduğunu sorgulatıyordu bana. Rüyama kadar giren yeşil gözler, beni neden bu kadar etkilemişti yahut sürekli bilgisayarından bahseden Margos yüzü gözükmez bir halde rüyama girecek kadar önemli miydi benim için. Ayrıca bu iki alakasız adamın ortak bir paydada bulunmasına ne demeliydi? 

Zihnim yeniden uçsuz bucaksız düşüncelerle uğraşmaya kalkmıştı ki odağımı başka bir yöne çekme gayretinde bulundum. Çantamda duran telefonu alıp gelen bildirimlere baktım. Seren aramıştı, Margos mesaj atmıştı. Ama telefonumu dün gece sessize aldığım için hiçbirini duymamıştım. 

Seren'i arayıp bana tavır almamasını umarak nazikçe özürlerimi sıraladım. Neyse ki tavırlı değildi, sadece haberleri almıştı ve benim için endişelenmişti. Ona uyuyakaldığımı bu yüzden haber veremediğimi söylediğimde sorun olmayacağını dile getirmiş, beni rahatlatmıştı.

"İstersen bugün geleyim. Hem pazar bugün, izin günümüz." diye devam ettirdim sohbetimizi. "Eser'in de izin günü. Belki ağzından laf alabiliriz." 

"Çok iyi olur." dedi hemen. "Yoksa meraktan çatlayacağım. Sen de gelirken dikkat et kendine. Hırsızlar iki kişiymiş. Tenha yerlerden geçme." diye tembihlediğinde onu onayladım ve birazdan yanında olacağımı söyleyerek veda ettim. Telefonu kulağımdan çekip Margos'tan gelen mesajlara göz gezdirdim.

Margos: Sana gitmemen gerektiğini söylemiştim, Hale. 

Margos: Sanırım sana yeterince güven veremedim. 

Margos: Neyse ki gitmemişsin. 

Margos: Gitmediğini babandan duyduklarımla tahmin ettim. Kimse evinden çıkmasın dedi. Böyle diyen biri kızına da izin vermez diye düşündüm. 

Margos: Babanla konuşmadım bu arada, Hale. Yanında kaldığım ihtiyar onunla konuşmuş. Oradan biliyorum. 

Derin bir nefes aldım ve yazdıklarını tekrar tekrar okudum. Onunla konuşmak, tanışmak istiyordum artık. Bir süre nasıl yanıtlayacağımı bilemesem de en iyi cevabımın soru sormak olduğunu anladım. 

Hale: Nereden öğrendin, Margos? Tehlike olduğunu nereden öğrendin? 

Hale: Sakın haberlerden deme. Bu inanacağım bir yalan değil. 

Hale: Babam polis ve polis herkesten önce haberi alıyor. Haberlere de daha yeni sızmıştır hırsızlar. 

Hale: Ayrıca bana neden güven vermek istiyorsun? 

Bir süre mesaj gelmesini beklesem de gelmeyeceğini anlayıp telefonumu kapattım, odadan çıktım. Ev sessizdi. Annem masada tek başına oturmuş çayını yudumluyordu. Gözleri bir yere dalmış, dalgınlaşmıştı. 

"Günaydın." dedim yanına otururken. Karşılık vermesine fırsat vermeden "Babam geldi mi?" diye ekledim. Başını salladı. 

"Bu gece bir kez geldi. Üstünü değiştirip karakola döndü." 

Meraklı bakışlarımı anneme yönelttiğimde sormama gerek kalmadan her şeyi anlatmaya başladı. 

"Polisler gitmeden önce mahallenin çıkışındaki tenha yerde çatışma olmuş. Hırsızlardan birinin yaralandığını düşünüyor baban. Kan izi bulmuşlar duvarda. Bir fabrikatörün evine girmişler bu kez. Kasada ne var ne yok boşaltmışlar. Çıkarken de korumalara yakalanmışlar ve bizim mahallenin sınırına kadar kaçmışlar. Sonra da çıkmaz sokağa girmişler. Korumaların dediğine göre aralarında çatışma çıkmış, iki hırsız da bundan faydalanıp kaçmış." 

"Bu iş iyice tuhaf bir hal almaya başladı." dedim şaşkınlıkla. Annem iç çekip kafasını salladı. Belli ki babam için endişeleniyordu. Ona hak verirken içimden babam ve diğer polisler için dua ettim. 

"Daha tuhaf olanı söyleyeyim mi?" diye sordu annem, yüzünde sorgulayıcı bir ifade vardı. 

"Bu kez çaldıkları parayı bağışlamamışlar. Sadece çalmışlar ve ortadan kaybolmuşlar. Hırsızın amacı değişmiş olmalı. Bu umarım babanı daha da zor duruma sokmaz." 

"Umarım." dedim usulca içimdeki merak kırıntılarıyla. 

***

Koltukta geriye yaslanırken göz ucuyla Seren' e baktım. Sabah annemin anlattıklarını aynen ona aktarmıştım ve o şaşkın bir yüz ifadesiyle kalakalmıştı. Yüzünü buruşturup gözlerini kaçırdı. Aklından geçeni tahmin edebiliyordum, çünkü onun gibi düşünüyordum. 

"Eser bizim arkadaşımız." dedim minik bir tebessümle teselli verir gibi. "O öyle bir şey yapmaz. Sadece yanlış anlıyoruz." 

Kafasını sallayıp buna inanmak istediğini belli edercesine gülümsedi. 

"Kahve içer misin?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. "Midemi ağrıtıyor. Ama sıcak su olursa güzel olur. Yanımda poşet çay var." dediğimde mutfağa gitmek için ayaklandı. Tam o sırada zil sesi evin içini doldurduğunda duraksayıp bana baktı. "Eser gelmiş olmalı." dedim. 

Seren kapıya ilerleyip delikten baktı ve "Eser gelmiş." diye beni onayladı. Kapıyı açıp içeri Eser'i davet ettiğinde ayağa kalkıp yanlarına ilerledim. 

"Hoş geldin." dedim gülümseyerek. 

"Hoş buldum." Yüzünde gülümseme olsa dahi gözlerinde acı çeker bir ifade gördüğümde kaşlarımı kaldırdım. 

"Siz takılın. Ben ayağımı burktum gelirken. Krem sürüp geliyorum hemen. Ciddi bir şey değil." 

Bize fırsat vermeden hızla odasına doğru ilerledi. Tökezliyordu ve ayakkabısında kan izi vardı. Başımı kaldırdığımda Seren'in de bunu fark ettiğini anlayıp iç çektim. 

"Küçük ayak burkulmalarında kanama olmaz, değil mi?" 

Başını salladı ve dolu gözleriyle odadaki koltuklardan birine geçip sessizce ağlamaya başladı. Kaşlarımı çattım ve bir süre Eser'in odasının kapısını seyrettim. 

Eser...

O artık kim olmuştu ve ne yapıyordu? 

Eser hakkında ne düşünüyorsunuz?

İzsiz | texting✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin