3.7

520 66 246
                                    

Demir parmaklıklar, gözlerinin önüne serilmiş olsa da görebildiği tek şey zihninin ona sunduğu bir film sahnesi gibi görüntülerdi. Şimdi Hale olmaktan çok uzakta, ideal profile ulaşmış, ünlü biri gibiydi hayal dünyasında. Onu bu hayal dünyasına sürükleyen müzik sesi kulaklarına ulaşıyor, ancak sözleri anlamlandıramıyordu. Ne zamandır bu halde olduğunu pek hatırlayamasa da bir anda sekteye uğrayan müzik sesi ve ardından aralanan parmaklıklarla dikkati dağıldı, hayal dünyası yok oluverdi. 

Biraz önce sesi duyulan şarkının kaynağına yöneldi bakışları. Polis memuru elinde tuttuğu telefonu döndürüyor, yaşlı bir adama geçmesi için yer veriyordu. Parmaklıklar nihayet ardına kadar aralanınca yaşlı adam içeri girdi. Hale'nin bakışları yorgun ve tebessümle aydınlanmış surata döndüğünde şaşırmadan edemedi. 

"Merhaba, Hale. Bu kez ikram edeceğim bir çayım yok ama güzel sohbetim var, kabul eder misin?" diye soran yazara tüm kırgınlığına rağmen gülümsedi. Polis memuru parmaklığı kapatıp kilitlemeden biraz önce oturduğu yere geçti. Bununla beraber yazar Hale'nin oturduğu oturakta boş kısma yerleşti. 

"Hayal dünyasında mı kayboldun, Hale?" diye sordu yazar gülümseyerek. Hale utansa da salladı başını. 

"Gerçek hayatta istediğimiz şeyler olmadığında, istediğimiz kişi olamadığımızda beynimiz bize alternatif bir dünya yaratır. O dünyada en iyi oluruz, en güzel oluruz, en başarılı daima bizizdir. Bir film sahnesi gibi canlanır her şey ve bu dünyadan koparız. Mutlu oluruz, umursamaz oluruz. Ama gerçek dünyaya döndüğümüzde artık yaşam bizim için anlamını kaybetmiştir." 

Hale kendisine tanıdık gelen olayları duyduğunda sıkıntıyla salladı başını. 

"Kaç yıl oldu?" diye sordu merakla. "Kaç yıldır seninle bu hayal dünyası?" 

Yazar ağır ağır aldı nefesleri, dirseklerini dizlerine yaslayıp öne bükülmüştü. 

"Dünya değil, dünyalar." dedi sessizce. "Bir tane yok zihnimde. O kadar çok var ki sayamam. Tam olarak nasıl çıktığını hatırlamıyorum ama sanırım ilkokul öğretmenimden bir posta dayak yiyince olmuştu. O kadar çok kinlenmiştim ki ona, onu ne zaman görsem nefretle bakıyordum. Beni nasıl utanç içinde bıraktıysa aynısını yaşamasını istiyordum. Ama yapabildiğim en büyük yaramazlık dersine girmemek sonra bir de müdürden dayak yemek olmuştu."

Yazar kıkırdadığında Hale de istemsizce güldü. Polis memuru nezarethanede gülen ikiliyle irkilip uyuklar pozisyonundan çıktı. Sonra sanki tüm görevi uyumakmış gibi homurdanıp uykusuna geri döndü. 

"Hiçbir şey yapamayacağımı anlayınca bir masal yazdım ben de. Sürekli bir şeyler karalardım zaten. Masala göre öğretmenim bir canavardı ve ben de halkı ondan koruyan bir kahraman." 

"Kahraman canavarı dövüyor mu peki?" diye sordu Hale. 

"Nereden bildin?" dedi yazar sırıtarak. Hale her şeye rağmen kocaman gülümsedi. Yazarla beraber polis memurunun horultusunu dinlediler bir süre. 

"Sonra bundan çok keyif aldığımı fark ettim. Sevdiğim insanları iyi, sevmediklerimi kötü karakter yapıyordum. O kadar çok kurguluyordum ki bir süre sonra kendime yetişememeye başladım. Kelimelerim tükeniyordu ve artık yazamıyordum. Derslerime odaklanamıyordum. Özellikle sayısal derslerde asla başarılı olamıyordum. Üniversiteyi kazandıktan sonra hayatımı değiştireceğime söz verdim kendi kendime. Tarih bölümü okuduğum için tüm ilgimi ona vermiştim. Ama bu kez de aklıma tarihi kurgular gelmeye başlamıştı. Yani yeniden başa dönmüştüm. Pes etmeden yazmaya başladım. Bu kez çok hızlı yazıyordum, o kadar hızlı ki artık sol elimi de kullanıyordum. Ama parmaklarım hayal dünyama yetişemedi." 

İzsiz | texting✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin