"Bana yalan mı söyledin, Attila?" diye sordum şaşkınlığımı üzerimden atar atmaz. Telaşla başını iki yana salladı.
"Güven vermek istediğim birine yalan söyleyemem, Hale. Hangi konuda yalan söylediğimi düşünüyorsun?"
Derin bir nefes aldım ve gözlerindeki endişeyi izledim kısa bir süre. Bana neden güven vermek istediğini ya da bu kadar telaşlandığını anlamıyordum. Onun için yabancı olmama rağmen bana neden her şeyi anlatıyordu yahut ona sinirlendiğimi belli eden sözler söylediğimde bile kibar davranıyordu?
"Yaşlı adamla internette tanıştığını yazmıştın mesajında." dediğimde rahatlayarak geriye yaslandı.
"Anlatmama izin ver, Hale. Henüz her şeyden bahsetmedim sana. Yavuz Sultan Selim değilim ben. Seksen yılı sekiz yıla sığdıramam."
İstemsizce gülsem de tarih bilgimin neredeyse hiç olmadığını fark ettim. Utançla yerime sinsem de "Ama bir ömürlük heyecanı birkaç saate sığdırdın." dedim. Güldü, gözleri yeniden kısılmıştı.
"Benim hayatım böyle, Hale. Biraz yaramaz bir çocuğum." dedi yanakları usulca kızarırken. Bir erkeğe utanmanın bu kadar yakışacağını zannetmezdim, onu tanıyana kadar.
"Devamında ne oldu, Attila?" diyerek aklımdaki düşünceleri iteledim. "Abine ne oldu ve o müdür seni neden yanında istedi?"
Attila başını eğdi, doğru kelimeleri arıyor gibiydi. Elleri bacaklarında dolanıyor ve sanki varlığını kontrol etmek ister gibi sıkıyordu.
"Müdür bir yazardı, Hale ve o benim hikayemi yazdı."
"Bu ne demek?" diye sordum kaşlarımı çatarak.
"Ben bir kitap karakteriyim. Sen de öyle."
"Attila sen ne saçmalıyorsun?" Kanımla beraber damarlarımda gezinen endişe birkaç sözcüğümde yer edindiğinde üzgünce suratıma bakındı. Büyük yeşil gözlerini çevreleyen kirpiklerini kırpıştırdı. Yine de onu dinlemek istediğimi ve hâlâ burada olduğumu fark edince bundan güç alarak konuştu.
"Abim o olaydan sonra bana veda bile etmeden gitti. Müdüre defalarca sordum nereye gittiğini ama bana hiç söylemedi. Yine de müdür anlamadığım bir şekilde bana iyi davranıyordu. Ne zaman beni görse birkaç saniye yüzüme bakıyor ve küçük not defterine bir şeyler yazdıktan sonra benimle sohbet ediyordu. Bana hep hayallerimi, ailemi ve herhangi bir konu hakkındaki düşüncelerimi soruyordu. Bu ilkokul çağındaki bir çocuk için oldukça değerli. Çünkü çocukların düşünceleri biliyorsun ki asla önemsenmez. Ama o önemsedi."
İstemsizce yaşlı adama saygı duyarken buldum kendimi. Kapıya kadar gelip nezaketle konuşmasından bile iyi biri olduğu anlaşılıyordu. Ama Eser'in karıştığı işlerle ne gibi bir alakası olduğunu çözemiyordum.
"Sonrasında bana tarih dersleri vermeye başladı. Yetimhane müdürü olmadan önce tarih öğretmenliği yapmış bir dönem. Tarihi her ayrıntısıyla anlatmaya çalıştı. Henüz çocuk olduğum için kanlı olayları anlatmadı ve sanki hepsi bir masalmış izlenimi verdi. Bir yandan da beni gittiğim devlet okulunda bilişim kulübüne yazdı ve orada bilgisayarı öğrenmemi istedi hem de her ayrıntısıyla. Onun sayesinde lise geçtiğimde en iyi bildiğim şeyler tarih ve yazılımdı. On sekiz yaşıma kadar bana babam gibi davrandı. Annem, babam ve abim benden tamamen gittikleri için ona tutunmuştum ben de. Tek dalım o'ydu."
Attila'nın kederli hayatına dolan gözlerim, küçüklükten gelen donanımı karşısında kocaman açılmıştı. Onun karşısında basit bir garsondan fazlası değildim. Ama bakışları neden böyle özel hissettiriyordu?
"Sonra bir gün," diye devam etti birkaç yudum su içtikten sonra. Dikkat ettiğim şeylerden biri de boğazının sık sık kurumasıydı. "on sekiz yaşıma bastığımda yetimhaneden ayrılmak zorunda bırakıldım. Müdüre sandığımdan daha fazla bağlanmıştım. Ama o benden ayrıldığına hiç üzülmemiş duruyordu. Bilgisayar mühendisliğini kazandıktan sonra burslu olarak beş yıl okudum. Bu sırada yurtta kalıyordum. Üniversite bittiğinde kendimi yazılımda daha da geliştirmiştim. Ama işin kötü tarafı asosyal ve içe dönük biri olmaya başlamıştım. Bu iş bulmamı engelledi bir süre. Çünkü insanlara kendi yeteneklerimi pazarlayamıyordum, kendimi ifade edemiyordum bir türlü. En sonunda bir internet kafede çalışmaya başladım. Aynı zamanda orada kalıyordum. Uzun bir süre orası evim oldu."
Yeniden su içip biraz bekledi. Yaslandığım kitaplık sırtımı ağrıtınca yerimde dikleştim ve odanın nane kokusunu içime çektim.
"Bir gün arkadaşlık isteği geldi internetten. Müdür beni bulmuştu. Onca yılın ardından bana yazdığı ilk şey 'Merhaba Margos' olmuştu. On sekiz yaşında yetimhaneden ayrıldığımda bu yüzden üzülmemişti. Çünkü başından beri biliyordu tekrar beni bulacağını."
Şaşkınlığım giderek büyüdüğünde "Oha!" demekten alıkoyamadım kendimi. Güldüğünde kızarsam da gülüşüne eşlik ettim.
"Beni evine davet etti. Artık ihtiyarladığını ve dinç görünmesine rağmen eskisi gibi olmadığını fark ettiğimde çok üzülmüştüm. Çünkü ben de artık çocuk değildim. Bir süre beraber kaldık bu evde."
"Peki yaşlı adam neden başından beri kimseye görünmüyordu?" diye kestim sözünü.
"Benim için." dedi neredeyse fısıldayarak. "Beni yanına alacağını en başından planlamıştı ve kimliğimi gizli tutmak istiyordu. Eğer insanlarla çok yakın olsaydı veya bir şekilde sıcakkanlı biri olduğunu hissettirseydi insanlar ona misafir olacaktı ve beni göreceklerdi."
"Senin kimliğini neden gizli tutmak istedi peki?"
Elindeki bardağı titretti, sağ bacağıyla ritim tutmaya başladı. Bakışları asla bende değildi. Sanki gözlerimden kaçıyor gibiydi. Başından beri bana her şeyi anlatmak istese de bu kez bir şeyler anlatmaktan kaçıyor gibiydi. Ancak sonra birkaç söz çıktı ağzından, benim kâbuslarıma neden olacak olan.
"İhtiyar adam hırsızın kimliğini gizli tutmak zorundaydı. Yoksa Bleda Attila'yı prensesten önce öldürecekti."
Türk Tarihi'nde Bleda Attila'nın abisi oluyor.
Hoşça kalın❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzsiz | texting✔
ChickLitHale'nin tek isteği komşusunun internetine bağlanmak ve müzik dinlemekti. Fakat komşusunun gerçekte kim olduğunu idrak ettiğinde her şey için çok geç olacaktı. Margos: Boşuna uğraşma, şifreyi kırmaya çalıştığını biliyorum. Tamamlandı, iyi okumalar♡...