"Neden yüzün asıldı?"
"Neden mi? Seninle konuşurken ağızlarından su akıyor. Nasıl sinirlenmeyeyim ki?" Masanın üzerinden elini uzatarak yumruk yaptığım elimi tuttu.
"Benimle konuşurken ne yaptıkları umurumda değil." Onun için değerli olduğumun farkındaydım ama beni bırakıp gitme ihtimali içimde bir yerlerde nefes alıyordu. Sonuçta onun gibi biri ömrünü benimle geçirmezdi.
Roseanne'in öyle bir insan olmadığını biliyordum. Bunu servetini öğrendikten sonra yaşadığı mütevazı hayattan anlamıştım. Alçak gönüllüydü hem de herkesten çok. "Biliyorum güzelim."
Yemekten sonra eve gelip, birkaç gün sonra olacak seyahatimiz için bavulları hazırlamaya başladık.
"Ay çok heyecanlıyım Yoongi. İlk defa böyle bir kar tatili yapacağım. Çok komik değil mi? Kaç yaşına geldim ama hala kar tatili için heyecanlanabiliyorum. Korumalar olmadan gezmeye iznim olmazdı. Ben de bu yüzden gezmezdim."
"Neden?"
"Yanımda, daha doğrusu arkamda, onlarca kişiyle gezmeyi ve bu tür gövde gösterilerini sevmiyorum Yoongi. Küçüklüğümden beri dünya babamın dünyası ve annemin dünyası olarak ikiye ayrıldı benim için. Babamın dünyasında imkansızlar mümkün olabiliyorken, annemin dünyasında imkansız gibi görünen çoğu şey sana basit bir insan olduğunu hatırlatıyor. Çok tuhaf değil mi? Bu ikilemde yaşamak beni çok yoruyordu. Ben de çözümü bunlardan kaçmakta buluyordum."
"Kötü anıları düşünmemen konusunda dediklerimi hatırlıyor musun? Biz buraya eski Roseanne ve eski Yoongi'yi bırakarak geldik. Onların anılarıyla şimdiki Roseanne'in canını sıkma artık."
~
Bir süre sonra hazırlığı bitirip, film izlemek için salona indik. Koltuğa oturur oturmaz, battaniyenin altına giren Roseanne'e gülmeden edemedim.
"Kaloriferler açık, klima durmadan ısıtıyor, elektrikli ısıtıcılar yüzünden neredeyse ev yanacak ama seni bir türlü ısıtamadık Roseanne Hanım."
"Belki ilacım kollarındadır."
"Diyorsun." Koltukta arkasına uzanıp ona sıkıca sarıldım.
"Benden bir Edward olur mu tartışılır ama sen bu sakarlık ve üşümeyle kesinlikle bir Bella'sın."
"Zaten bu güzellikle falan deme, ağzın eskir."
"Sen ondan daha güzelken neden öyle bir şey diyeyim? Ortak iki noktanızı söyledim."
"Öyle mi diyorsun?"
"Öyle diyorum." Yüzüme bakmak için bana doğru döndüğünde burunlarımız birbirine değdi. Kabul etmeliyim ki, farkında olmadan bu kadar yakınlaşmak heyecanlandırmıştı.
"Gözlerin..."
"Burnun..."
"Yanakların..." Dudaklarım aramızdaki yakınlıktan dolayı yanaklarına sürtünce mantığım benden tamamen uzaklaştı.
"Boynun... Kokun... Dudakların..." Son olarak dudaklarının üzerinde durdurdum dudaklarımı. Öpmek için hala iznini bekliyordum.
"Dudaklarım..."
"Hepsi... Herkesten daha güzel." Derin bir nefes alarak, kendime süre tanımaya çalışıyordum ama o, yaramazlık yapmak için an kolluyor gibiydi. Uzaklaşmaya başladığım anda beni kendine çekerek dudaklarımızı birleştirdi.
"Beni sarhoş ediyorsun. Ama şu an sarhoş olmamalıyım." Burnunun üstüne minik bir öpücük bırakarak, koltukta doğruldum. Bu oldukça zor olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stay with me ⋆ yoonrosé
Fanfiction"Sen varsan cennete ihtiyacım yok." Yüzümü avuçlarının arasına alarak konuşmaya devam etti. Ellerinin sıcaklığı yanaklarımdan tüm vücuduma yayılıyordu sanki. O kadar yakındık ki, seslerimiz ve nefeslerimiz birbirine kenetlenmişti. Tüm dünya karşımız...