Dizlerimi kendime çekmiş, uçağın bana sunduğu o küçük pencereden bulutlara bakıyordum.
Buradan aşağıda yaşanılan hiçbir kaos ve kaygı, verilen hiçbir yaşam mücadelesi gözükmüyordu.Alabildiğine berraklığın arasında kaybetmiştim kendimi. Ve bu kayboluş, ilk defa rahatlatan türdendi.
Kötü bir kamera şakasının içinde gibi hissediyordum. Tüm bu olanların güldüren bir yanı yoktu. Yanımda kim olduğunu bilmediğim bir adamla 10 saattir yolculuk yapıyordum ve birkaç saat sonra da aynı evde yaşamak için iniş yapacaktım.
Hastanede aklıma koyduğum gibi basıp gitmeyi çok istemiştim ama düşüncelerimin ve isteklerimin önemlerini yitirdiğini fark ettiğim noktada mücadelemi kesmiştim. Bu, bir tür hayal kırıklığıydı.
"Min Yoongi, uyuyor musun?" Yanımdaki koltukta gözleri kapalı bir şekilde kıvrılmıştı.
"Hayır Roseanne, uyumuyorum. Kaçmayı deneyeceksen beni uğraştırma." Soğuk biri olduğu açıktı ve bunu saklama gereksinimi duymuyordu.
"Evet şuradaki kanat üstünden atlasam nereye düşerim acaba? Onu düşünüyorum." Başımı cama çevirip, bahsettiğim tarafa baktım.
Ciddi olup olmadığımı anlamamış olacak ki, bir gözünü açıp ifademe bakma gereksinimi duydu. "Ne söyleyecektin?"
"Merak ettim de..."
"Neyi?"
"Seni, hayatını... Birbirimizi tanımalıyız."
"Sor aklındakileri." Bu adam iki kelimeden fazla konuşabiliyor muydu?
"Adın gerçekten Yoongi mi?"
"Evet."
"Kaç yaşındasın?"
"28"
"Peki, neden böyle bir işi tercih ediyorsun? Riskli değil mi?"
"Öyle gerekti."
"Peki birbirimizi nasıl tanıtacağız? Kardeş mi? Arkadaş mı?"
"Kardeş diyemeyiz. Okulda anlaşılır." Okulda? Pardon?
"Okulda derken? Benimle beraber derslere gelmeyeceksin herhalde?"
"Geleceğim Roseanne. Olayı ne zaman ciddiye alacaksın diye bekliyorum ama evcilik oyunu fantezisine bayağı kapılmışsın belli ki."
Tüm bunları nasıl karşılamamı bekliyordu? Yaşananları bu kadar normalleştirmemi beklemesi bencillikten başka bir şey değildi.
~
Seul'e iniş yaptıktan sonra havaalanında bizi bekleyen araba ile kalacağımız eve geldik. İki katlı müstakil bir evdi. Geniş olması her açıdan iyiydi.
"Birkaç şeyi halletmek için dışarı çıkıyorum. Ben gelene kadar evden çıkma." Zaten bir yere gidecek enerjim yoktu.
Üst kattaki yatak odalarından birine valizlerimi bıraktığım esnada şiddetli bir yağmur başladı. Seul'ün dengesiz yağmur ve kar yağışlarına alışmam zaman alacak gibi duruyordu.
Valizlerimi bırakıp, aşağı indim. Yerleştirme işini biraz erteleyebilirdim. Acıkan karnımı susturmak için mutfak dolaplarına yürürken elektrik kesildi.
Karanlıktan haz etmezdim. Hazırlıksız yakalandığım zamanlarda daha çok gerilirdim. Küçüklüğümden beri içimden atamadığım ender korkularımdan biriydi bu.
Yavaş yavaş salona doğru adımlarken, gelen ses ile olduğum yerde kaldım. Kapı mı örtülmüştü?
Önümdeki masanın altına girerek, ayaklarından birine tutundum. Evde biri mi vardı bilmiyordum ama Yoongi gelene kadar buradan çıkmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stay with me ⋆ yoonrosé
Fanfiction"Sen varsan cennete ihtiyacım yok." Yüzümü avuçlarının arasına alarak konuşmaya devam etti. Ellerinin sıcaklığı yanaklarımdan tüm vücuduma yayılıyordu sanki. O kadar yakındık ki, seslerimiz ve nefeslerimiz birbirine kenetlenmişti. Tüm dünya karşımız...