3, beautiful mess

424 71 33
                                    

Bu tuhaf ve endişe veren olaydan sonra içeri girip sakinleşmeye çalıştım. Yoongi birkaç telefon görüşmesi yapmak için benden uzaklaşmıştı ama yine de görüş açısındaydım.

Son 20 dakikadır beynimden bin tane olasılık geçiyordu. Eğer Yoongi yanılmadıysa, başım büyük olasılıkla beladaydı ve geleli bir gün olmuşken bunu yaşamak hiç de iyi olmamıştı.

"Roseanne, beni duyuyor musun?" Bir bardak suyla yanıma gelen Yoongi'nin bakışlarında da endişe vardı.

"Başımız belada mı?" Gözlerinin içine bakarak bir şeyler görmeye çalışıyordum. Her şeyin iyi olacağına dair inandıran bir şeyler.

"Hayır. Korkma."

"Ne düşünüyorsun?"

"Düşündüğüm bir şeyler var. Sen o kısmı bana bırak."

"Öyle sanmış olabilir misin? Uzun bir yolculuk yaptık. Kafan karışmış olabilir."

"Olabilir." Şu anda başka bir şey düşündüğü kesindi. Bunu beni geçiştirmesinden anlıyordum.

Bir süre başını avuçlarının arasında tuttu. "Bahçeye geldiğimde birinin seni gözetlediğini fark ettim. Dediğin gibi yorgunluktan benzetmiş de olabilirim."

"Ah tanrım, düşüncesi bile çok korkutucu."

"Fakat, evde tek olmadığını göstermek en mantıklısıydı."

"Bahçeye girer girmez izlediğini nasıl fark ettin? Hem de bu kadar uzaktan?"

"Roseanne ben yıllardır bu ve benzeri olaylara şahit oluyorum. İnsanları herkesin görebildiği şeylerden korumak için bu mesleği yapmıyorum." Telefonuna gelen mesaja bakarken konuşmasına devam ediyordu.

"Sen sadece yanımdan ayrılmamaya çalış olur mu?"

~

Sabah, dünkü sessizliğimizi korumaya devam ediyorduk. Ben içinde olduğum simülasyonun bir an önce bitmesi için dua ederken, Yoongi olaylara yönelik düşüncelerini tartıyor gibiydi. Sonuç olarak masadan bir şey yemeyerek kalktık.

Yol boyunca da muhabbet ettiğimiz pek söylenemezdi. O kadar tuhaf bir süreç yaşıyordum ki, içimde yeni okuldaki ilk gün heyecanı bile yoktu.

"Demek üniversite kampüsü böyle bir yer."

"Böyle bir yer derken?"

"Ben liseden sonra okumadım." Bu bilgi biraz şaşırtıcıydı.

"Neden? Peki nasıl şu an burada bir öğrenci olabiliyorsun?" Kantinden aldığımız kahvelerle beraber bir masaya yürüyüp oturduk.

"Öyle gerekti. Buradaki öğrencilik işini de baban halletti. Sakın ağzından kaçırma."

"Her gün beni şaşırtmayı nasıl başarıyorsun?"

"Bu senin için sorun mu? Yani üniversite okumamış oluşum?"

"Tabii ki hayır. Eğitim hayatına devam etmeni çok isterdim ama devam etmemen benim için hiçbir zaman sorun olmaz. Böyle düşünme." Bardağını tutan eline uzanıp sıkıca tutarak konuşuyordum.

Elini tutmamla şaşırsa da, kısa bir süre sonra avucunun içindeki parmaklarımı sıkarak karşılık verdi. Samimiyetimi görmesine sevinmiştim. Bu konuda kalp kırıklığı yaşamasını istemiyordum.

Sohbete devam ederken kitaplara göz atmayı ihmal etmiyordum. Buradaki eğitim sistemine yabancıydım. Bu açığı kapatmak biraz zor olacaktı.

"Merhaba." Düşüncelerim Yoongi'nin yanına oturan kız ile bölündü. Siyah saçlı, güzel bir kızdı.

"Merhaba?"

"Sizi yeni görüyorum. Fakültede yenisiniz sanırım. Ben Yeri, memnun oldum."

Uzattığı eli tutmadan cevaplaması dikkatimden kaçmamıştı. Evet, çok centilmence bir hareket değildi ama garip bir şekilde onunla samimi olmasını istememiştim.

"Ders çıkışı işin yoksa kahve içelim mi?" Teklifin Yoongi'ye gelmesiyle kitaplarımı alarak sınıfa doğru yürümeye başladım. Sonuçta onu kısıtlayamazdım. İnsanlarla tanışıp, plan yapabilirdi tabii.

Merdivenlerden çıkarken, birinin durdurmasıyla hazırda bekleyen sinirlerim iyice tepeme çıktı. Bugün Kore'de tanışma günü falan mıydı?

"Merhaba, sen herkesin güzelliğine hayran kaldığı yeni kız olmalısın."

"Merhaba. Henüz hayranlığını belirten birine denk gelmedim. Başka birinden bahsediyor olabilirler."

"Burada işler böyle yürüyor. Alışırsın. Johnny ben."

"Roseanne, memnun oldum." İngilizcesinin akıcılığına bakacak olursak, o da benim gibi sonradan Kore'ye gelmiş olabilirdi.

"Bölümün ingilizce olmasından kaynaklı iletişim sıkıntısı yaşamazsın diye düşünüyorum ama yine de sorun yaşarsan, her zaman yardımcı olurum."

"Teşekkür ederim. Sorun yaşarsam söylerim."
Eğlenceli biri olduğu kesindi. Bunu konuşmasındaki havadan anlayabiliyordum.

"Roseanne gidelim." Yanıma ne zaman geldiğini anlamadığım Yoongi'nin tepkisine biraz sinirlensem de, Johnny'e samimi bir baş selamı verip yürümeye devam ettim.

"Sen insanlarla planlar yapıp kahveler içebiliyorsun ama ben biriyle ayaküstü bile konuşamıyorum."

"Biriyle çıkman beni ilgilendirmez. Ben güvenliğini sağlamakla görevlendirildim." Bu aramızda filizlenen samimiyeti yok edebilecek kadar kırıcıydı.

"Ne?" Dolan gözlerimi, gözlerine çıkarmamak için büyük mücadele veriyordum.

"Seni bir süre görmek istemiyorum. Beni yalnız bırak." Önünde akmasına izin vermediğim yaşlarım, arkamı döner dönmez dökülmeye başladı. Bu kalp kırıklığı beklenmeyen bir kişiden gelmişti.

Yürümeye devam ederken bahçeyi es geçip okuldan çıktım. Ne bahçedeki kalabalıkta oturacak sabrım ne de ders dinleyecek gücüm vardı.

Çok fazla sürprizi olmayan hayatıma okuldan eve doğru yürümek fazlasıyla renk katabilirdi. Tabii, ağlıyor olmasaydım. Başlayan yağmura aldırmadan, birilerinin gözetiminde olmadan sadece yürümek.

Aslında konuşmak, açıklamak istediğim çok şey ve canımı yaktıkları gibi onların da canlarını yakacak kadar yüzlerine bağırmak istediğim insanlar vardı.

Fakat, her zamanki gibi boş vermiştim çünkü aksini yapacak bir alternatifim hiçbir zaman var olmadı.

Çoğalan yağmurla beraber adımlarımı hızlandırdım. Bir an önce eve gidip kafamı dinlemek istiyordum. Yanan kırmızı ışığın yeşil olmasıyla beraber koşar adımlarla caddenin karşısına doğru hareketlendim.

Kulak tırmalarcasına gelen tekerlek sesleriyle, yüzümde bir arabanın farları patladı. Saliseler içinde bir arabanın geldiğini görüp aramızdaki mesafenin kısalığından çarpacak olmasını kabullenmiştim.

Ta ki, birinin beni itmesiyle önümdeki kaldırıma savrulana dek.

Başımı yere çarpmamla her yer kararırken, tüm bu kaosun ortasında adımı duyuyordum. Fakat, oldukça zayıf ve uzak bir sesti.

stay with me ⋆ yoonroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin