"Akıllı olduğunu düşünüyorsun Yoongi ama yine aynı hataya düştün. Seni uyarmıştım. Şansını kaybettin."
"Alo!"
"Alo! Lan ses ver! Alo!"
"Sikeyim! Kahretsin!"
Duvara çarpıp, tuzla buz olan telefonun yerdeki parçalarına bakmaya başladım. Yine aynı noktadaydım ve yine aynı çaresizliği yaşıyordum."Kızlar buradalarmış gerçekten. Bu çantalar onların. Nasıl da heyecanla hazırlamışlardı çantalarını." Haberi aldıktan sonra buraya gelen Lisa'dan olayı çok kez dinlemiştik ama onun anlattıkları bir şeyleri çözmek için yeterli olmuyordu.
"Bu Jisoo'nun çantası, bu da Rosie'nin çantası." Bambam çantaları kontrol etmek için almıştı ama bir şey çıkacağından umutlu değildim.
"Nasıl oldu da açık açık hiçbir şeyden bahsetmedim? Nasıl buraya gelmemesi gerektiğinin altını çizmedim. Nasıl..." Kafamı avuçlarımın arasına alarak, saç tutamlarımı çekiştirdim.
"Kızların her şeyin iyi gittiğine dair bir şeyler duymaya ihtiyaçları vardı Yoongi. Kendini suçlama. Bu, ortak karardı."
"En azından bana ya da Jisoo'ya söyleyemez miydiniz? Birimiz durumun farkında olmuş olsaydı, bugün bunu yaşamazdık ahmak herifler!"
"Lisa, böyle davranman şu an hiçbir şeye çözüm olmuyor. Sakin olmalısın, olmalıyız."
"Nasıl sakin olabilirim Chan? Burada oturmaktan başka bir şey yapmıyoruz! Şimdi ne yapmayı planlıyorsunuz? Bu defa benden bir şey saklamayın!"
"Vincenzo ile işbirliği yapacağım. İtalya'dan dönmesinin vakti geldi."
"Ne?!" Kolumdan tutup, beni ayağa kaldıran Baekhyun'un yüzüme yumruk atmasıyla yanda duran koltuğa savruldum. Bunu çoktan hak etmiştim.
"Baek! Ne yapıyorsun?"
"Ne mi yapıyorum? Bu hıyarı kendine getirmeye çalışıyorum. Ulan burnunun dikine gitme sevdan yüzünden sürekli birilerini tehlikeye sokuyorsun! Beyefendi anca burada ahkam kessin!"
"Yoongi." Bambam'in elime uzattığı küçük kutuyla dikkatimi kendisine çevirdim.
"Ne bu?"
"Abi tabi sen biliyorsundur ama Roseanne'in çantasından çıkınca..."
"Ne çıkınca oğlum? Düzgün söylesene. Neyi biliyorumdur? Hem, bu ne lan elime tutuşturdun?"
"Neye benziyor aptal! Hamilelik testi!"
İşte o an, yer ayaklarımın altından kayıp gitmişti sanki."Sikeyim! Yoongi, Roseanne hamile miydi lan?"
Elimdeki kutu yere düştü. Hiçbir yeri net göremiyor ve hiçbir şeyi duyamıyordum. Kıyamet, sanki kafamın içinde kopuyordu.
"Bizi geçiştirmişti ama gerçekten şüphelenip, test almış sanırım. Ah tanrım."
En son duyduğum şey Lisa'nın hıçkıra hıçkıra ağlamasıydı. Sonrası sadece karanlık. Ama ben artık aydınlığa kavuşmak istiyordum. Hayatımın aydınlığına.
~ 1 Hafta Önce ~
"Aşkım?" İşte bu sesi duymak için her şeyi göze alabilirdim.
"Uyandırmadım değil mi?"
"Hayır hayır ama sen hala uyumamışsın. Orada sabah olacak neredeyse Yoongi." Evet, uyuyamadım Roseanne. Yanımda sen olmadığın müddetçe uyumak o kadar zor ki... Ama sen böyle bilmesen daha iyi olur.
"Hayır hayır. Uyuyordum güzelim merak etme. Seni aramak için alarm kurmuştum."
"Benim için mi uykunu böldün?"
"Senin için uyumamayı bile göze alabilirim Roseanne. Dert etme." Şu an yaptığım gibi güzelim.
"Seni çok seviyorum Yoongi. Çok çok çok fazla. Hiç unutma tamam mı?" Güzeller güzelim, nasıl unuturum?
"Ben de seni çok seviyorum."
"İyi misin Yoongi? Yaralanmıyorsun değil mi? Aklım hep sende. Kendine zarar verecek bir şey yapma."
"İyiyim güzelim." Değilim ama sen öyle bilip, kendini üzme.
"Roseanne..."
"Efendim aşkım?"
"Birkaç güne her şey bitecek. Ama buraya gelmeyeceksiniz. Bir süre başka bir yerde kalacağız. Ekipten arkadaşlar size yolculukta eşlik edecekler."
"Gerçekten mi? Aman tanrım Yoongi birkaç gün sonra kavuşabileceğiz yani?"
"Eğer gelmek istersen evet."
"O ne demek oluyor Yoongi? Her gün senden bunu duyabilmek için ne kadar bekledim biliyor musun?"
"Biliyorum Roseanne ama baban bu fikre pek sıcak bakmıyor. Belki seni de kalmaya ikna etmiştir diye düşünmüştüm."
"Yoongi benim için olduğum yerin önemi yok. Eğer burada olacaksan evim burası olur. Ama oradaysan, evime gelirim." Benim evim sensin. Senin kokun, senin saçların, senin yüzün, tenin, gülüşün, varlığın...
"Seni özledim Roseanne. Bir an önce evimize gel."
"Ben de seni çok özledim. Artık kapatacağım. Sen de güzelce uyuyup, dinlen. Birkaç gün sonra ayrı ayrı uyumak zorunda kalmayacağız. Seni çok seviyorum."
"Ben de seni çok seviyorum güzelim." Sesi titriyordu. Muhtemelen telefonu kapattıktan sonra ağlardı. Ona bunları yaşattığım için kendimi affedemiyordum.
Sehun, Lay Zhang'in olaya dahil olmasıyla paçasını zor da olsa kurtarmıştı ama bu küçük oyunun bedelini ödetmek için oldukça ısrarcıydı.
Beni nereden vuracağını çok iyi biliyordu. Ona istediğini vermeye niyetli değildim. Bu yüzden Bay Park ile görüşüp, Roseanne'i yanına çağırmasını istedim. Fakat, Rosie'nin bundan haberi yoktu. Eh, bilmemesi şu an daha iyi bir seçenekti.
Bay Park sonrasında fikrini değiştirip, Roseanne'i buraya göndermekten vazgeçmişti ama görünüşe göre Rosie bu durumdan hala haberdar değildi.
"Gidiyor muyuz?"
"Evet. Çıkalım."
"Uçağı ne zaman inecek?"
"Bir saat sonra." Jungkook ve Hoseok ile evden çıkarak, havalimanına yol aldık. Uzun zamandır görüşmeyi beklediğim bir misafirimiz vardı.
"Siz burada bekleyin. Ben karşılayıp geliyorum." Arabadan indikten sonra karşılama salonuna geçerek, misafirimizi beklemeye başladım.
"Min Yoongi."
"Hoş geldin, K2."
"Artık o adı kullanmıyorum, biliyorsun."
"Uzun zaman oldu Chang-wook Hyung." Uzattığım elimi sıkarken, sırtımı güven verircesine sıvazladı. Bu onun bir nevi endişelenme deme yoluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stay with me ⋆ yoonrosé
Fanfiction"Sen varsan cennete ihtiyacım yok." Yüzümü avuçlarının arasına alarak konuşmaya devam etti. Ellerinin sıcaklığı yanaklarımdan tüm vücuduma yayılıyordu sanki. O kadar yakındık ki, seslerimiz ve nefeslerimiz birbirine kenetlenmişti. Tüm dünya karşımız...