Passenger - Walk in the Rain (Hikayenin fon müziklerinden biri diye bilinsin istediğim bir diğer şarkı)
---
Sayfa 1
Albümdeki ilk fotoğraf"Bu, eve geldiğimde ilk birlikte parka gidişimiz. Bay Kim başımızda omuzlarımızdan kavramış, iki yakışıklı oğluyla gurur guyar gibi gülümsüyor. 6 yaşındayız. Artık sadece ofiste değil, evde de oyun arkadaşın olacağım için benden daha mutlusun, gülüyorsun. Ve arkamızdaki salıncak... Parka adım attığımız anda kırmızı olanı kapmak için hep rekabete girerdik."
---
Bugün 17. doğum günüydü. Benimkinden bir ay önceki, eski güler yüzlü Jongin'in bana abilik taslama nedeni olan doğum günü...
O gece Rem onun odasında uyumuştu ve gözlerindeki son duygu ifadesini ağladığı o akşam görmüştüm. Bunun dışında o günden beri ben yılmadan ona yaklaşmaya çalışıyorken, o her seferinde sadece bana gitmemi söylüyordu. Beni sevmesi önemli değildi. Belki sadece bir çeşit çocukluk yanılgısıydık. Önemli olan bu değildi. O istemese bile ben onun yanında olacaktım. Onu iyileştirecektim.
Geçen yıl yeniden almaya başladığı kemoterapiyi durdurmuştu doktor. Ara verdikten sonra devam edilmemişti. Babası tedavinin bu kez daha iyi sonuç verdiğini, iç organlarını yan etkilerden korumak için şu an başka ilaçlar kullandığını söylemişti. Sonra Jongin'in her zaman sevdiği bu sahil manzaralı eve taşınmıştık. Mutlu olması ve daha çabuk iyileşmesi için.
Deniz beş dakikalık yürüme mesafedeydi. Bazen ailece gidiyorduk. Jongin'in gülümsediğini orda görüyordum. Zayıf vücuduyla sahilde otururken yüzüne çarpan rüzgar, dudaklarına küçük bir tebessüm yerleştiriyordu. Ben de onun hemen yanında oturup onu izliyordum.
Annesi yiyecek içecekleri hazırlarken biz üçümüz aramızda kısa süreliğine olsa da maç yapıyorduk. Babası ikimize karşı tek olsa da her seferinde bizi alt ediyordu. Jongin bir kere sayı attığımızda kahkahayla gelip beşlik çakmam için ellerini kaldırmış, sonra farkına vardığında vazgeçip donuk yüzüyle geri çekilmeye çalışmış ama arkadan babası Jongin'in ellerinden tutup çakmıştı ellerime.
Bugün de öyle yapmak istemiştim. Buraya geldiğimiz ilk aylarda olduğu gibi onu yormadan onunla oyun oynayıp yüzünü gülümsetmek için girmiştim odaya. Kabul etme ihtimali yok değildi. Bazen dalıp benimle yemeğe iniyor ya da bahçedeki salıncaklara çıkıyordu çünkü.
Buraya geldikten sonra odalarımız yeniden birleşmişti. Jongin istemese bile babası zorla aynı odaya yerleştirmişti bizi. Bu da ister istemez bazen ona yaklaşmama olanak sağlıyordu. Gece uyumadan önce, sabah kalktığımızda, giyinirken, ve az önce olduğu gibi beni istemediğini söylediği her denememde...
Israrla reddettiğinde geriye doğru adımlar atarak kapıyı açtım ve usulca çıktım odadan. Dinlenip az sonra aşağı gelmeyi kabul etmesi için uyumasına izin vermeliydim. Sahile gitmek istemiyor olabilirdi ama bugün onun doğum günüydü. En azından onu gülümsetebilmek için başka yollar biliyordum. Anılarımız gibi...
Odadan çıkıp az önce telefonumu bıraktığım yan odaya geçtim. Hemen kanepenin yanında olmalıydı. Ona hazırladığım doğum günü hediyem... Birlikte geçen her günümüzün kayıtlı olduğu albümümüz.
Telefonumu cebime sokup koltuğa oturduktan sonra hediye paketini kucağıma aldım. Hazırladığım ambalajı bozmamaya çalışıp kenarından nazikçe büyük boy albümü dışarı çıkardım. Vermeden önce son kez göz atmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sea Foam
FanfictionAma denizdeki köpükler gibiydi. Bir anda hayatımda beliren, yaşadığım her fırtınada inatla avucumda tutmaya çalıştığım, sönmesinden korktuğum, bana küçükken umudu anlattığı deniz köpükleri gibi, bizi kurtaracak o denizkızlarının nefesiyle dolu şans...