"Neden? Yani niye erken? Perşembe döneceğinizi söylemiştiniz."Mingyu ve Hyeri iki tarafımda durmuş bana bakarken ben karşıdan mantıklı bir şeyler duymayı bekliyordum. Her şeyi her an söyleyeceğine dair söz verdiği için anında haber vermişti anlaşılan. Ama içim rahat değildi. Yani, şimdi arayıp erkenden döneceklerini söylemesine anlam verememiştim.
"Öyle demiştim evet. Ama doktor erken dönebileceğimizi söyledi. Hastanede kalmamıza gerek yokmuş."
Koridorda yürüdüğünü anlamamı sağlayan yankılı ayak sesleri geliyordu telefondan. Sonra bir odanın kapısı açılmıştı. Ve Jongin'in sesini duyduğum anda gözlerim daha da açılmıştı.
"Raporları aldık. Jongin'le konuşmak ister misin?"
"Evet! Evet, isterim!"
Az önce Jongin'in tam anlamadığım bir şeyler dediğini duymuş olmama rağmen babası duraksamış ve bıkkınlıkla cevap vermişti.
"Baekhyun, Jongin şu an uygun olmadığını söylüyor."
Ayağımla ıslak kuma şekiller çizmeye başladım. Sesini duymuştum. Uyanıktı. En azından iyiyim deyip kapatması için ne engeli var anlamıyordum. İçime çöken karartıya rağmen hafifçe gülümseyip bir şeyler söyledim. Babası bana yardım etmeye çalışırken onu da üzemezdim.
"Sorun yok Bay Kim. İyiyse bu yeter. Hem şimdi konuşup iyice yorulmasın."
Odanın kapısı yeniden kapanmış ve yeniden koridorun uğultulu sesi gelmeye başlamıştı.
"İyi, o iyi. Sadece yorgun, bilirsin işte Jongin'i. Şimdi kapatmam lazım Baekhyun. Bir şey olursa ara."
"Elbette. Kendinize iyi bakın."
"Sen de."
Telefonu kapatınca az önce burda olduğunu unuttuğum iki meraklı yüzün farkına varmıştım.
"Her şey yolunda." Telefonu cebime geri koyarken gülümsedim. "Yarın döneceklermiş."
"Bu harika!" Mingyu birkaç adım yaklaşıp elini omzuma atmıştı. Hyeri de hemen yanındaydı.
Başka bir şey istesem olacakmış gibiydi. Jongin'le konuşamamış olsam da içimde tarif edilmez bir mutlulukla bakıyordum etrafa. Deniz, dalgalar, hafif bulutlu hava bile daha güzel görünüyordu. Tüm sıkıntım uçup gitmişti.
Arkamda şirin havlamasını duyduğum Rem'i hızlıca kucaklayıp neşeyle etrafta dolaşmaya başlamıştım. İkisi de şaşkınlıkla bakıyordu. Az önceki durgun havamdan eser kalmamasına şaşırmışlardı.
Eve erken dönmek yerine hava kararana kadar dışarda kalmıştık. Hatta neredeyse geç saatlere kadar. Hava hepten serinleyince Mingyu'un evden getirdiği malzemelerle ateş yakıp, etrafında uzun uzun sohbet etmiştik. Gittiklerinden beri en mutlu halimdi. Daha sık gülüyordum. Hyeri karşımda otumuş, pişirdiği marshmallow'ları yediriyordu sohbet arasında. Ve bazen ben eski okul maceralarımızdan bahsederken gözlerinin bana daldığını fark ediyordum. Gülümseyerek dalgınlıkla bakıyor, ama ben gözümü ona çevirdiğimde yeniden elindeki şişe odaklanıyordu.
Saat 11 gibi evlere dönmeye karar verdik. Nezaketen bu gece de bizde kalmalarını teklif etmiş olsam da Mingyu ailelerinin çoktan geri döndüğünü, haliyle tatillerinin bittiğini söylemiş ve kardeşiyle birlikte bizim sitelere çıkan tahta merdivenlerin orda yanımdan ayrılmışlardı.
Eve geri dönünce ilk işim ışıkları ve televizyonu açmak olmuştu. Daha aydınlık hissediyordum. Daha mutluydum. Karnımı doyurup odamda okul için birkaç kitap karıştırdım. Şükürler olsun geri döneceklerdi ve görünen o ki ortada Jongin'in sağlığıyla ilgili bir sorun yoktu. Yani bir yerden okul hazırlıklarına başlamamız gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sea Foam
FanfictionAma denizdeki köpükler gibiydi. Bir anda hayatımda beliren, yaşadığım her fırtınada inatla avucumda tutmaya çalıştığım, sönmesinden korktuğum, bana küçükken umudu anlattığı deniz köpükleri gibi, bizi kurtaracak o denizkızlarının nefesiyle dolu şans...