"Annem izin vermediği halde Bay kim bizi gizlice Mc Donalds'a götürmüştü. Elimizdeki power rangers figürlerimiz ve etrafa saçılmış patates kızartması... Baban saklamamızı istediği halde eve onları uçurarak girdiğimiz için ifşa olup annemden sağlam bir fırça yemiştik. Daha doğrusu Bay kim yemişti... Sonra sen, Baekhyun'u babası götürürüyormuş ben de gitmek istedim deyince annen üzülmemem için yumuşamış, hatta arada bir gitmemize izin vermişti."--
İçeri girip usulca kapıyı kapattım. Yanına yürürken gözüm onda ve duruşundaki bitkinlikteydi. Sebebini anlayamamıştım çünkü ölse benden yardım istemezdi."Neyin var?"
"Hiçbir şey." Kısık gözleri hala yere bakıyordu.
"Pekala." Kararsızca yanıtlayıp yatağın önünde diz çöktüm. "Şu şortu çıkaralım önce."
Elleriyle yataktan destek almış ve hafif geriye doğru yaslanmadan önce şortu aşağı kaydırmıştı. Ve ben de paçalarından tutup çıkarmıştım. Bu kez gözleri kapalıydı ve dudağını ısırıyordu.
"Neyin var Jongin?" Bir yeri ağrıyor ya da başı dönüyor gibiydi hali. Ne olduğunu anlamasam da bir sorun olduğu açıktı.
"Sızlıyor." Yatağa tutunduğu ellerinden birini başına götürdüğü an sırtı yatakla birleşmiş ve dudaklarının arasından küçük bir inleme kaçmıştı. "Bacaklarım... Kollarım, tüm kemiklerim sanki."
Nefes almadan konuşurken dizlerini kendine çekip başını üstüne bastırmıştı.
"Ben... ne yapmalıyım?" Ayağa kalkıp telaşla sağa sola bakmaya başlamıştım. Acı çekiyordu. Önümde ikiye katlanmış gibi yatarken acıyla inliyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum.
Sıktığı dişlerinin arasından inlemelerinin bir daha yenisi fırlamıştı.
"Aileni arayacağım. Hayır ailene haber vereceğim. Ailene haber verip doktoru arayacağım." Kelimeler ağzımda birbirine girerken kapıya koştuğum ilk anda Jongin arkamdan bağırmıştı.
"Hayır, Baekhyun!" Dişlerini sıkarken kısa bir nefes alıp devam etti. "Kimseye haber vermiyorsun. Sadece ağrı kesicimi getir."
"Nasıl haber vermem Jongin?" Kocaman açtığım gözlerim ve gerilen mimiklerimle telaş içinde bağırdım. "Kıvranıyorsun!"
"Dediğimi yap!" Dişlerinin arasından son seste boğukça bağırmış ve dudağını ısırıp dizlerini daha da bastırmıştı göğsüne. "Bul şu hapları kimseye bi halt söylemeden!"
Ağlamaklı suratımla hapların nerde olduğunu bile düşünmek zorunda kalmıştım hatırlamak için. Çalışma masasının çekmecesindeki hap kutusundaydı. Evet. Kafamda canlandığı gibi koşup çekmeceden şeffaf mavi kutuyu çıkardım ve kapağını açtım. Titreyen ellerimle içinden birini çıkarıp koşarak Jongin'in yanına gittim.
"Ağzını aç."
Birbirine bastırdığı dudakları zorlukla aralandı. Hapı ağzına aldığı an masaya geri döndüm. Bardağı suyla doldurup hızla yatağa gittim ve elimle arkasından destek olup başını kaldırdım.
Sudan zorlukla birkaç yudum almış ve yutup başını sertçe geri yatağa koymuştu.
"Daha iyi misin?"
Hala kıvranıyordu. Bir şey söylemeyip sıktığı dudaklarını araladı ve derin bir nefes aldı. Kollarını birbirine sarmış ve bacaklarını biraz da olsa gevşetip yatağa uzatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sea Foam
FanfictionAma denizdeki köpükler gibiydi. Bir anda hayatımda beliren, yaşadığım her fırtınada inatla avucumda tutmaya çalıştığım, sönmesinden korktuğum, bana küçükken umudu anlattığı deniz köpükleri gibi, bizi kurtaracak o denizkızlarının nefesiyle dolu şans...