3 hafta sonra 2. kürü aldığında yanında olmama izin vermişlerdi. Özel derslerimizi o zamana kadarki döneme sıkıştırdığımızdan ona destek olma fırsatı bulmuştum. Genelde herkesin yaptığı gibi Jongin de birkaç hafta içinde saçlarına kendi isteğiyle veda etmişti. Sadece o kıpır kıpır ve canlı halleri git gide sönükleşiyordu. Sorduğumda gülümsemesini bir an bile yüzünden silmeden cevaplıyordu her seferinde, "İyiyim." diyordu ama gözlerindeki hüznü asla fark etmeyeceğim kadar saklayamıyordu neşe saçan gülücükleri.
Bazen sebepsiz yere ağlıyor, odasındaki eşyalarla kavga ediyordu. Moralinin bozuk olmasının doğal olduğunu biliyordum bu yüzden her seferinde ona destek oluyor, bir an bile yanından ayrılmıyordum. Çünkü beni gördüğünde sakinleşiyordu. Bana sarıldığında ağlamayı kesip yeniden gülümsüyordu.
O gün hastanede yanında oturmuş kolunu açmasına yardımcı oluyordum. Birazdan ilaç alacaktı. Annesi yiyecek bir şeyler almaya gitmişti Jongin için. O sırada konuşma fırsatı bulmuştuk.
"Rahat dursana." Ben sweatshirt'ünün kolunu kıvırmaya çalışırken gülerek kolunu geri çekiyordu. "Bundan kaçamazsın. Şu koşu planlarımız için iyileşmen gerekiyor."
"Bunun için iyileşmeme gerek yok ki." dedi gururlu bakışlarla.
"Elbette var." En sonunda sertçe kolunu dirseğine kadar kıvırıp ona bakmaya başladım. "Bu şekilde nereye geldiğini sanıyorsun? İyileşeceksin."
Bir şey söylemeyip ben oturduğu yatağın yanındaki koltuğu karşısına çekerken beni izlemeye devam etti. Ben de koltuğa yerleşip ona bakmaya başladım. Hafifçe gülümserken sabit bir ifadeyle gözlerime bakıyordu.
"Ne var?" Tedirginlikle ona bakarken sordum. Hiçbir şey söylemeden sadece gülümsüyordu.
"Hiçbir şey." Başını önüne eğip gözlerini birbirine dokundurduğu parmaklarına çevirdi. Hafifçe gülümsemeye devam ediyordu.
"Bir şey var." dedim gülerek. "Beni korkutuyorsun." Israrla ona bakarken koltuğu biraz daha yaklaştırdım.
Parmaklarını birbirine kenetlemiş oynatırken başını kaldırıp bana baktı aynı gülümsemesiyle.
"Bu şeyin adı ne?"
Neden bahsettiğini anlamamıştım. Kaşlarımı merakla kaldırıp sorar gibi yüzüne baktım. "Neyin adı ne?"
"Sana baktığımda..." Başını yeniden ellerine çevirmişti. "Yani bakamadığımda, hissettiğim şeyin..."
Bir anda duyabileceğim kadar yükselen kalp atışlarımın sesini annemin sesi bölmüştü. Elindeki küçük meyve suyu şişeleriyle yanımıza yaklaşıyordu. Gelen sesle ikimiz de başımızı ona çevirmiştik.
"Hemşire geliyor." Yaklaşıp elindekilerden birini Jongin'e uzattı diğerini de ben almıştım. "Miden bulanıyor mu?"
Jongin gülümseyip pipeti ağzına götürürken cevap verdi. "Midemin bulanması için erken değil mi? Akşam tekrar sor."
Annesi, yanına oturup Jongin'in elini tutmuştu. "Geçecek. Baban akşam gelirken almak için yemek istediğin bir şey olup olmadığını soruyor."
Jongin gülümseyerek bana baktı. "Pasta isteyelim mi Baek? Karamelli!"
Gülerek evet anlamında başımı salladım. Annesi el çırpıp Jongin'in yanağından öptü. O sırada hemşire gelmişti. Annesi sedyeden kalkarken ben de koltuğu olması gereken yere çekmiştim. Oturduğumda hemşire serumu hazırlarken Jongin yan taraftan bana bakıyordu.
"Elimi tut."
Annem, "Kim?" diye sorduğunda Jongin eliyle beni işaret etmişti. "Baekhyun."
Gözlerimi yerden ayırmadan sakince yerimden kalktım. Çekinerek ona baktığımda gülümsediğini görmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sea Foam
أدب الهواةAma denizdeki köpükler gibiydi. Bir anda hayatımda beliren, yaşadığım her fırtınada inatla avucumda tutmaya çalıştığım, sönmesinden korktuğum, bana küçükken umudu anlattığı deniz köpükleri gibi, bizi kurtaracak o denizkızlarının nefesiyle dolu şans...