25. Bölüm Bir Yüz Yıl Daha Yaşa"

459 62 83
                                    

Shamrain - To Leave

-

Yanyana yapılmış iki kardanadam gibi eve vardığımızda saat 12'yi gösteriyordu. Montunu çıkarıp silkindiği gibi Jongin'i sıcak bir duş alması için banyoya gönderdim. O banyodayken ben de üstümü değiştirip salona geçmiş ve televizyonu açmıştım.

O gece, bittiğini düşündüğüm o güne ait maceralarımıza bir yenisini eklemiştik. Gezmek istediği sokaklar gibi, ilk kez bindiğimiz metro gibi, hayatımıza bir ilki daha birlikte eklemiştik.

Duştan çıkıp kurulandığında evin içinde bir süre dolaşmıştı. Ben Jongin'in izlediği Noel'e özel alışveriş programlarından birine dalmışken onun ne yaptığını fazla dikkate almamıştım. Bir şişe şarabı sanki annemler bizi görüyor gibi saklana saklana yanıma getirip gözümün önünde tuttuğu ana kadar...

"Onu yerine bırak." dedim ve sakince yüzümü televizyonuma geri çevirdim. "Aklından bile geçirme."

"Tadını merak etmiyor musun?"

"Etmiyorum. Annem görse hayal kırıklığına uğrardı." derken gözlerim hala televizyondaydı. "Belki ileride, gerçek birer yetişkin olduğumuzda içeriz."

"Kendimi masum çocukların kanına giren piçin teki gibi hissettirdiğin için teşekkürler ama buna takılmayacağım, babam bunu neyle açıyordu?"

Donuk yüzümü ona çevirdim. Bakışlarım sertti. "İçmeyeceksin. Şu an senin ve karaciğerinin ihtiyacı olan son şey alkol, Jongin. Ben de içmeyeceğim."

Omuz silkti. "Kendi işimi kendim hallederim." deyip yönünü mutfağa çevirdiğinde arkasından bağırdım. "Açma onu! Bay Kim zaten anlayacaktır, ne hesap vereceğiz?"

Mutfaktan açıp kapanan birkaç çekmece ve Jongin'in aldırış etmez sesini duymuştum. "Bundan onlarca var, anlaması mümkün değil."

Ben daha ne tür bir tepkiyle karşılık vereceğimi seçememişken aynı umursamaz tonda sözlerine devam etti. "Şimdi Fransız mutfağından lüks bir akşam yemeği sipariş edebilirdim ama bununla uğraşmak istemiyorum. Aslında yemeğin yanında nasıl gittiğini de merak etmiyor değilim, ya da şu pahalı peynirlerin yanında... Neyse, bu defalık tek başına içeceğiz."

Saniyeler içinde kolunun arasına sıkıştırdığı şarap şişesi ve iki elinde tuttuğu yarısına kadar dolu iki kadehle yanıma gelmişti. Ben ona her an azarlayacak gibi bakarken o gülümsedi. "Bu, tahminimce en eski olanlardan. Babam fark etse bile içtiğimiz için değil, bunu içtiğimiz için olay çıkaracaktır. Bir baksaydın Baekhyun, neredeyse şarabın icadından önce yapılmış şaraplar var. Ellerimde gayrimenkul tutuyorum, dikkatli bak."

Şarabı ve kadehleri sehpaya bıraktı. Ben kanepedeydim, o yere diz çökmüştü. Ona söz geçiremeyeceğimi biliyordum ama en azından sınırlandırabilirdim. Jongin kadehlerden birini alıp diğerini de bana uzatırken ona ve elinde tuttuğu kadehe baktım.

"Yalnızca bunu içeceksin. Tadını anlamaksa niyetin, bu sana yeter de artar bile."

Uslu uslu kafa salladı. Bakışları güven uyandırmasa da uzattığı kadehi aldım.

"Şimdi şerefine içecek bir şeyler bulmalıyız." deyip düşünceli bakışlarını televizyona çevirdi. "Noel! Ya da... Hayır." Yeni bir fikir bulduğunu belli eden parlak gözlerini bana çevirdi ve kadehi havaya kaldırırken gülümsedi. "On yedi yıl hayatı sadece pencereden izlemiş iki uzaylının sokaklara karışmasının, bulduğumuz yeni arkadaşların, dinlediğimiz hikayelerin, özgürlüğümüzün, ilk kez bindiğimiz metronun şerefine!"

Sea FoamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin