R.E.M - Everybody Hurts
-
"8 yaşındaydık. Sana ilk kez kan testi yapılacaktı. Daha ne hastalıklardan ne de hastanelerden haberimiz vardı. Ben aşıdan korkardım, iğneleri sevmezdim ve aşı olacağımızda beni hep sen yatıştırırdın. Ama o gün sanki neler olacağını biliyor gibi sen de korkuya kapılmıştın.
Seni koltuğa aldıklarında ağlamaya başladım. Hemşireler bana gülüyordu, senin için endişelenmemi sevimli bulmuşlardı. Sen gözlerini kapatmıştın, bense ağlıyordum. Annemi çekiştirip seni ordan götürmek için saniyelerce bağırdım. Yine birimizin canı yanacak diye diğeri ağlıyordu. Ve sen benim yerime güçlü kalmıştın, bittiğinde acımadığını söyleyip yanıma koşmuştun. Ben ağlayana kadar senin korktuğunu görmüş olsam da sen benim üzüldüğümü gördükten sonra sanki hiç korkmamış gibi dimdik durmuştun karşımda."-
Küçükken Jongin'in hep benimle birlikte olmak istediği yerde, bir deniz kıyısındaydık. Onunla tanışalı 11 yıl, buraya geleli 6 ay , onunla yan yana oturup aynı manzarayı izlerken aynı düşleri göreli bir gün olmuştu.
Akşam olurken gökyüzü bulutlanmış, bulutların arkasından altın sarısı bir renk açığa çıkmış ve rengini denize dökmüş, tüm bu renk ve atmosferiyle Jongin'in yüzünde büyük, anlamlı ve huzur dolu bir gülümseme bırakmıştı. Kendine çektiği dizlerine tutunurken yüzü o renge dönük, gözleri kapalı ve dudakları kıvrık, sanki bir rüyaya dalmış gibiydi dakikalardır. Ben de yine onun gibi kendime çektiğim dizlerime bir dirseğimle yaslanmış, başımı avcuma yerleştirmiş, denizin kokusuna karışmış manzaramı izliyordum. Benimki oydu.
"Ne kadar çabuk büyüdük değil mi?"
Hala gözleri kapalı, gülümseyen ifadesi şekil değiştirmeden söylemişti. Ayağımın altındaki kumu anlamsızca eşeleyip yüzümü kuma çevirdim. Öylesine söylenmiş de olabilirdi, içinde milyonlarca anlam barındırıyor da...
"Kocaman bir çocukluğu geride bıraktık."
Söyledikleri, rüzgar ve dalgaların sesine karışırken ben bu müziği bozmamak için sessiz kalıyordum. Sarı ışıkla bütünleşmiş maviyi, tepemizde bizden ve varlığımızdan habersiz milyonlarca desen oluşturmuş kırık beyaz bulutları izlerken sadece dinlemekle yetiniyordum. Jongin'in gözlerini açıp bana baktığını fark ettiğim ana kadar da böyle kalmıştım. Bana sanki bir şeyler eklememi bekler gibi bakarken gözümü diğer manzaramdan ayırıp ona baktım.
"Keşke beyninin içine girip düşündüğün her şeyi görebilseydim. Her kelimendeki anlamı, her birini söylerken zihninde canlanan resmi görebilseydim."
İfadesindeki gülümseme büyümüş, dudakları biraz daha kıvrılmıştı. "Zaten bütününle bensin, sende olmayan bir zihnim var, onunla da bağlantı kurma, sende senden bir şeyler kalsın."
"Ama zihninin içinde olsaydım sözlerine kendi anladığım gibi değil, senin anlatmak istediğin gibi yanıt verirdim. Dile getirdiğin tek bir harf bile boşa gitmezdi. Ben de kendi yorumladığım şekliyle söylediklerini ve şu güzel deniz sesini kirletmezdim."
Benim ısrarcılığımla Jongin'in yüzüne geçen ufak bir bıkkınlık ifadesi vardı. Bir süre sırıtıp etrafa ve en sonunda bana baktı. Konuşmaya başlarken işaret parmağını şakağına tutmuştu. "Olman gerektiği kadar zihnimin içindesin zaten. Ama kendin olarak. Seninle farklı annelerden tek yumurta ikizi olmak bana yetiyor. Bir de benim aklımdan geçenlerle bana cevap verebilseydin ortada Baekhyun diye biri kalmazdı. Ben de aşırı özlük yüklemesiyle sıkıntıdan delirirdim." Ben başımla onaylarken ciddiyete bürünen ifadesi yeniden yumuşamış ve gülerek devam etmişti. "Çakıl ve Bambam değil, iki tane Bambam olurduk."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sea Foam
FanficAma denizdeki köpükler gibiydi. Bir anda hayatımda beliren, yaşadığım her fırtınada inatla avucumda tutmaya çalıştığım, sönmesinden korktuğum, bana küçükken umudu anlattığı deniz köpükleri gibi, bizi kurtaracak o denizkızlarının nefesiyle dolu şans...