Seafret-Atlantis
-
Girdiğimiz sarı ışıklı kafede bir duvar kenarında oturuyorduk. İkimizin de gözleri masanın iki tarafından birbirine uzanmış duran ellerimiz ve hemen üstündeki gümüş bilekliklerdeydi. O sadece bana almak istemiş olsa da benim ısrarımla ikimize birden alınmıştı. Çünkü ortada bir anlam varsa ikimiz için de vardı.
Ayrıca dalgınlıkla bilekliklerimizi izlerken görüyordum ki onları iki kişi taktığında daha güzel duruyorlardı. Mavi baloncuklar daha güzel ışıldıyordu ama güzellikleri aynı zamanda beni düşüncelere sevk ediyordu.
Bir kolum Jongin'inkinin karşısında uzanmış dururken diğer elimle bilekliğimdeki kuyruğa dokunuyordum, gözlerimin daldığını Jongin'in sesini duymamla fark etmiştim.
"Ne bu yüzünün hali? Deniz kızı kuyruğuna değil de köpek balığı yüzgecine bakar gibi bakıyorsun."
"Aslında bir balık kuyruğuna bakıyorum." Derken ders verir gibi bir yüzle başımı kaldırıp ona baktım. "Ama bak, biz onu denizkızı olarak görüyoruz, şu boncuğu da deniz köpüğü. Ve sen hala sadece gördüklerine inanıyorsun."
Hafif bir bıkkınlıkla sırtını koltuğa yaslayıp gülümsedi. "Bu sözlerin kulağıma nasıl geliyor, biliyor musun Baekhyun? Canım kahve istiyor diyormuşsun gibi. O halde sana bir kahve söyleyelim."
Masadaki kolunu garson çağırmak için havaya kaldırdığında uzanıp onu geri indirdim.
"Hayır, tamam bir şey söylemedim."
"Doğru karar."
"Şey konuşalım o zaman..." Başımı masaya eğip buraya gelmeden önce söylediklerini düşündüm. "Okulda bir kız var, ne yaparsam yapayım yüzüme bakmıyor. Senin de notların kötüydü değil mi?"
Kollarını bağlayıp onu rolden koparan gülümsemeyi yüzünden sildi ve kafa salladı. "Evet, bu aralar başım notlarla ve ailemle dertte. Annemi tanımadığın için beni anlayamazsın, öyle baskı yapıyor ki..."
O "hiç tanımadığım" annesi hakkında söylediklerini acı bir ifadeyle dinledim. "Evet, tanımadığım için pek bir şey söyleyemiyorum. Boşver, mutlaka yoluna sokarsın. Eğer ingilizceyle sorunun varsa ben yardımcı olurum. Mesela, you were like a whore..."
İstemsizce gülüp sesini yükselterek benim sözümü kesti. "Yok! Yok... İngilizceyle aram gayet iyi. Biraz matematikte sorun yaşıyorum, biraz da kimyada..."
"Ah..." Ciddi bir yüzle iç geçirdim. "Sen onu bir şekilde çözersin ama ben kızlarla aramdaki kimyayı nasıl düzelteceğim onu düşünüyorum."
"Nasıl bir kız? Sana yüz vermediğine göre dünyaca ünlü bir manken filan olmalı."
"Daha fazlası." dedim ışıl ışıl gözlerle. "Güneş gibi sarı ve parlak saçları var, bembeyaz bir teni ve yeşil gözleri..."
"Bir saniye..." Elini kaldırıp alay edercesine güldü. "Şu an rol dışındayım, çok merak ettim de bu Baekhyun Kore'de mi okuyor? Erasmusa giden üniversite öğrencisini oynuyorsan başka ama şu an liseliyiz."
"Yo..." Ben hala roldeydim. Gözlerimi kırpıştırıp olumsuz anlamda kafa salladım. "Yeşil gözleri ve kendinden sarı renkte saçları var... Bir görsen, tek bakışıyla cennete düştüm sanıyorsun."
"Yeşil değildir, lenstir o."
"Yakından baktım, lens olsa anlardım."
"O kadar yaklaştın yani..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sea Foam
FanfictionAma denizdeki köpükler gibiydi. Bir anda hayatımda beliren, yaşadığım her fırtınada inatla avucumda tutmaya çalıştığım, sönmesinden korktuğum, bana küçükken umudu anlattığı deniz köpükleri gibi, bizi kurtaracak o denizkızlarının nefesiyle dolu şans...