Secondhand Serenade - Your Call
(Dünyanın en güzel şarkısı yine bu hikayemin fonlarından biri olarak seçtim cebinizde dursun.)--
"6 yaşlarında ben eve yeni geldiğimde; annem, sıkı ilişkimizi takdir eden akrabalara aramızdaki bağlılığı vurgulamak için, "Bunlar birbirine aşık" derdi. Büyük teyzen, afacanlığımızla ortalığı birbirine kattığımız için annenin söylediğinden yola çıkarak bizi çakıl ve bambam diye çağırmaya başlamıştı. Ama bambam hangimiz olacak, o konuda bir türlü anlaşamıyorduk."
--
Gecenin bir yarısı duyduğum sesi, bende odadakilerin uykusunu bölebilecek şiddette bir kalp atışına sebep olmuştu. Üstelik sesimi duymak istediğini söylüyordu. Buz gibi davranırken birdenbire ben bir şey anlamadan bana bunu söylemişti. Ve saniyelerce susup söyleyecek bir şeyler düşünmeme neden olmuştu cümlesi.
"Tabi... Elbette." Yutkundum. Kulaklarımın yandığını hissediyordum. "İyi misin? Neden uyumadın?" Saat 4'ü geçerken uyanık olmasının bir sebebi olmalıydı.
"Uyuyamadım." Düşünmeden, tek kelimeyle cevap verdi. O sırada yatakta Mingyu'nun kıpırdandığını fark etmemle örtüyü üstümden atıp ayağa kalkmış ve yavaşça kapıdan dışarı çıkmak üzere parmak uçlarımda yürümeye başlamıştım.
"Neden uyuyamadın?"
Kapıyı açıp dışarı çıktıktan sonra usulca geri kapatmış ve yan odaya atmıştım kendimi. Işığı açmak yerine perdeyi kaldırıp ay ışığının küçük odayı doldurmasına izin verdim. Yere oturmuş, berrak gökyüzünü ve her yerini saran yıldızları izliyordum. Tek bir bina bile örtmüyordu görüntüyü. Görüş alanımda uçsuz bucaksız gökyüzü ve o sert lacivertin maviye çalmasına neden olan ay ışığı vardı sadece.
"Uyuyamadım işte." Sesi durgundu. Önceki kadar hızlı cevap verememişti.
"Pekala, iyi misin? Her şey yolunda mı? Doktor ne dedi?"
Soru seçemiyordum. Ya da hangisinden başlamam gerektiğini bilmiyordum.
Cevap gelmemişti. Israr etmek yerine bir şey söylemesini bekliyordum. Ara ara nefes alışverişi geliyordu kulağıma. Bunun dışında uzun süre ses çıkarmamıştı.
"İyiyim." Yine nefes aldı. "Pek sırası olmadığını biliyorum ama..." Kendinden emin olamayan bir tavırla söyleyeceklerini devamlı aralık bırakarak dile getiriyordu. "Bana iyi bir şeyler söyleyebilir misin?"
Merakla kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?"
"İyi bir şeyler işte..."
Ne demek istediğini tam olarak anlamamıştım ama aklındakini tam anlamıyla bilmeme de gerek yoktu zaten. İyi bir şeyler söylemem gerekiyordu sadece. Ne olduğunun önemi yoktu.
"Şey, bu akşam peynirli krakerlerin körili olanlardan daha güzel olduğunu fark ettim. Küçükken bunu tartışırdık ve ben kabul etmezdim, hatırlıyor musun?"
"Evet..." Nedenini anlamadığım şekilde sesi incelmişti. Onaylayıp sustu yine. Ben düşünürken o ince sesiyle, konuşmaya zorlanır gibi mırıldandı. "Devam et."
Ses tonu bir süre düşünmeme ve aklımda farklı sorular oluşmasına neden olmuş olsa da bunu bozmak istememiştim. "Ve şey... Bu gece hava bulutlu değil. Çok fazla yıldız var. Ve ay ışığı gereğinden fazla güzel."
"Burda da öyle."
Benim soru sorarak bozmak istemediğim an, kendiliğinden bozulmuştu.
"Sen ağlıyor musun?" Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Gökyüzüne bakarkenki gülümsemem kesilmiş, büyüyen göz bebeklerimle telefondan bir tepki beklemeye başlamıştım. "Jongin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sea Foam
FanfictionAma denizdeki köpükler gibiydi. Bir anda hayatımda beliren, yaşadığım her fırtınada inatla avucumda tutmaya çalıştığım, sönmesinden korktuğum, bana küçükken umudu anlattığı deniz köpükleri gibi, bizi kurtaracak o denizkızlarının nefesiyle dolu şans...