Thurisaz - Years of Silence
Shamrain - Raindrops*
(Mutlaka tekrara alıp dinleyin)-
"Bay Kim bana babamın gittiğini söylediğinde ben şokla hemen ağlayamamıştım. Ama baban sözünü bitirir bitirmez ortamda bir çığlık kopmuştu. Senin çığlığındı. Daha bende bir damla gözyaşı yokken sen bağırarak ağlamaya başlamıştın. Baban benim yerime sana koşmuştu yatıştırmak için. Böylece şokum daha uzun sürmüştü. Biri benim acımı yaşarken sıra henüz bana gelmemişti. Patavatsızca, sanki ben orda değilmişim gibi, Baekhyun çok üzülecek diye bağırarak ağlıyordun. Şimdi hatırlayınca gülüyorum. O an sadece neye şaşıracağımı bile karıştırmış, sana ve boşluğa bakıyordum.
Bu yaşlarımda o günleri düşününce fark ediyorum. Senin için yaptığım her şey kendim içindi.
Biz ruhları birbirine karışmış iki kedi yavrusuyduk. Can acımız kimin bilmiyorduk. Acının gölgesi hangimizin üstüne düşmüş göremiyorduk. Gözlerimiz ruhlarımızı ayırt edemiyordu.
Bir acı varsa ikimizindi, birimiz susar birimiz ağlardı. Ayrımına varamazdık. Birimizin gözlerinde biriken yaşlar diğerinden akardı."-
"Uyan Baek!"
Evin uzak bir köşesinden gelen kadın sesini ilk anda tanımlayamamış olsam da gözlerimi açıp bilincime kavuştuğumda annemin mutfaktan seslendiğini anladım. İlk aklıma gelen saate bakmak olduğu için üstünde yattığım kanepeden elimi sehpaya uzanıp telefon ekranıma baktım. Saat 10'u gösteriyordu ve annem kahvaltı için uyandırıyor olmalıydı.
"Kahvaltı yapacağız."
Tam da tahmin ettiğim gibi.
Yorgun ve asık suratımı kanepenin başlığından kaldırıp üstümdeki örtüyü attım. Burda yeterince dinlenemiyordum. Ama dinlenmeyi umursamadan yaklaşık bir haftadır her sabah popomu aynı rahatsız kanepeden kaldırıyordum. Kimse beni buna zorladığından değil, kendi isteğimle.
"Ben yemeyeceğim."
Örtüyü katlayıp kanepenin ayak ucuna koydum. Duşa girmek üzere alt katın holündeki banyoya yürümeye başladım. Ve tam mutfağın önünden geçeceğim sırada annem elindeki tabağı bırakıp yanıma gelmişti.
"Bugün yapma bari. Kaç gündür hiçbir şey yemiyorsun."
"Canım istemiyor." Gülümsedim. Fazla konuşmak istemediğim için de yürümeye devam ettim banyoya doğru. "Dışarda bi şeyler atıştırırım acıkırsam."
Artık dışarda yemek için sebebim de vardı.
Duştan sonra üstümü değiştirmek için odaya çıktım. Herkesin kahvaltıda olduğu anı yakaladığım için şanslıydım da. Bir süredir tek başına uyuduğu odada Jongin'le karşılaşmak istemiyordum.
Ama fazla uzun sürmeden ben giyinirken kapı açılmıştı. İçeri giren kişiyi tanıyor olsam da arkamı dönmeden kazağımı üstüme geçirip dolabın kapağını kapattım. Tam odadan çıkıp gidecekken gelen mesaj sesiyle durup telefonumu çıkardım.
"Nasılsın? Evdeysen çıkalım mı?"
10.52
Mesajı okuduktan sonra telefonu geri indirip kapıya çevirdim yönümü. Jongin odanın neresinde görmüyordum. Ya da bakmıyordum. O hızlı geçen birkaç saniyenin ardından boğulmak üzereymişim gibi derin bir nefes alıp yeniden telefonu kendime yaklaştırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sea Foam
FanfictionAma denizdeki köpükler gibiydi. Bir anda hayatımda beliren, yaşadığım her fırtınada inatla avucumda tutmaya çalıştığım, sönmesinden korktuğum, bana küçükken umudu anlattığı deniz köpükleri gibi, bizi kurtaracak o denizkızlarının nefesiyle dolu şans...