Muse - Blackout
(Bu bölüme kadar sakladığım, fice yapışık en güzel şarkı, ismi geçtiğinde açın...)-
Koca bir baş ağrısına uyandım. Jongin önceden biliyormuş gibi gözlerimi açtığım anda gülümseyerek bir kutu ağrı kesiciyi havaya kaldırmıştı.
"Günaydın."
Tek dirseğine yaslanmış yanımda uzanırken beni izliyordu. Onu görmemle ben de gülümsedim. "Günaydın."
Ben başımı ovuştururken o komodine eğilip bir bardak su aldı. "Uyurken dişlerini sıkıyordun, başının ağrıdığını tahmin ettim."
Bana uzattığı suyla kutudan bir ağrı kesiciyi yutmadan önce doğrulup doğal bir ifadeyle baktım ona. "Buna şaşırmam mı gerekiyor?"
Ellerini iki yana açıp cevapladı. "Hayır, bil istedim."
Bu sabah dünkünden bile geç uyanacağımdan emindim fakat gözlerimi duvara çevirip baktığımda saatin daha 9'u gösterdiğini görmüştüm. Duvardan pencereye döndüm, şehir bembeyazdı. İçimi garip bir huzur kapladı. Sanki dün beni boğan o yalnız şehre huzur yağmış, sıkıntılarımı beyazla örtmüştü.
"Kahvaltın hazır." dedi. "En sevdiğin sandviçi yaptım, mutfakta seni bekliyor. Sen banyodayken de çam ağaçlı latteni hazırlarım."
"Jongin..." Yüzüme tiksintili bir ifade yerleşmiş ve o şekilde Jongin'e bakarak tek elimi havaya kaldırmıştım. "Sanırım hayatımın geri kalanında kahve içmek istemiyorum."
"Ne demek kahve içmek istemiyorum?" Bir anda dizlerinin üstünde yükselip çıkıştı. "Senin için latte sanatını öğrendim. Dün altı fincan içtin diye yapıyorsan, yeterli bir sebep değil."
"Haklısın, altı fincan kahve insanı kafein alımından ölüme götürebilir ama asla bıktırmaz."
Ciddi ifadesini gülecekken toparlayıp beni kolumdan çekiştirdi aynı otoriter bakışlarla. "Evet, tam da söylediğin gibi. Bıkmak filan yok. Kalk hadi, duşa gir ben de sana hem kuyruklu hem de çam ağaçlı latte yapayım."
"Ne?"
"Evet, hadi!"
İki fincan birden içeceğimi söylediğinde yuttuğum ağrı kesiciyi kusacağımı sanmıştım. Beni bunun korkusuyla baş başa bırakıp banyoya sürükledi ve kahvemi hazırlamaya mutfağa gitti. Neyse ki duştan çıkıp yanına gittiğimde görmüştüm ki fincanlar yan yana durmuyordu, kuyruklu olan onun önündeydi.
"Teşekkürler tanrım."
"Nasıl ama?" Kendiyle övünür gibi gülüp bana baktı. "İki fincan içeceğini düşündürüp seni bir tanesine razı ettim."
"Küçük yılan." Yanına oturup bana hazırladığı sandviçe yumuldum. İlk ısırıktan sonra sesim homurtu gibi çıkmıştı. "Sen kahvaltı yaptın mı?"
"Elbette. Bu defa da geç uyanacağından emindim ve seni beklerken atıştırdım."
"Baş ağrısı uyutmadı ki..." Birkaç ısırıkta sandviçin yarısına gelmiştim ve Jongin kesinlikle sandviç yapmada da çok başarılıydı. "Şundan bir tane daha yapsana."
"Senin dlin acımıyor muydu? Yeni bir sandviç yerine belki bir öpücüğe ihtiyacı vardır."
Kuşkulu ve imalı bir tonda, gülerek sorduğu sorudan sonra ona baktım. Çiğnediğim parça ağzımda asılı kalmış ve yüzümü donuk bir ifade kaplamıştı. "Lanet olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sea Foam
FanfictionAma denizdeki köpükler gibiydi. Bir anda hayatımda beliren, yaşadığım her fırtınada inatla avucumda tutmaya çalıştığım, sönmesinden korktuğum, bana küçükken umudu anlattığı deniz köpükleri gibi, bizi kurtaracak o denizkızlarının nefesiyle dolu şans...