Saat 9.38'i gösteriyor. Güneş yeni doğmuş sayılmaz. Ama neden güneş doğduğundan beri ayakta olduğumu ben de bilmiyorum. Belki önemli biri geleceğinden, belki de önemli biri geleceği için uyku tutmadığından, belki de o önemli kişi geceden aklıma erken kalkma fikrini yerleştirdiğinden...Sebep neyse ne, saat 6'dan beri evi çekip çevirmemin ve kahvaltıyı hazırlamamın bir nedeni olmak zorunda değildi.
Ya da öyleydi.
İç sesimle kendimi kandırma mücadelesi vermeyi kesip etrafa göz attım. Jongin için sabahın ilk ışıklarıyla uyanmıştım. Tüm odayı toplamaya; odadaki kitaplıkları, dergileri, yatakları, çalışma masamızı, duvardaki rafları, raflardaki robotları, oyuncakları, kocaman odanın her noktasındaki her çeşit eşyayı düzenlemeye, tüm bu temizlik işlemini diğer odalarda da uygulamaya, hatta arada Mingyu'yla günün nasıl başladığı hakkında mesajlaşmaya bile vakit bulmuştum.
Bay Kim 10 dakika önce yolda olduklarını söylediğinde heyecanım daha da artmıştı. İkinci kez duş aldıktan sonra banyoda dakikalarca saçımla uğraştım çünkü uzun zaman olmuş gibi, yeniden karşılaştığımızda iyi görünmek istiyordum. Buram buram saç spreyi kokmadığımdan emin olduktan sonra çıkıp üstüme rahat bir şeyler giydim ve yeniden merdivenlere yöneldim.
Alt kata inerken Mingyu'dan yeni bir mesaj gelmişti.
"Hazırlıklar tamamsa bugün buluşuyoruz. Geldiğinde Jongin'i de al. Merkezde bir yerlere gideriz."
Merdivenin korkuluklarına yaslanıp cevap yazmaya başladım. Söylediği, burdan bakılınca pek de mümkün değildi.
"Jongin'in geleceğini sanmıyorum. Neden siz gelmiyorsunuz? Evde zaman geçiririz."
Yorgun olabilirdi. Ordan geldiğinde beni neyin karşılayacağını bilmiyordum. O kadar uzağa gitmek, yanı başımızdaki sahile bile ara sıra giderken bizim açımızdan oldukça zordu.
"Anlaştık o zaman."
Mingyu ilk olarak sabah mesaj atmıştı ben mutfakta Jongin'in sevdiği meyvelerden salata yaparken. Hatta o kadar odaklandığım için cebimdeki titreşimle parmağıma ufak bir çizik atmıştım.
Bugün Jongin'in geleceğinden haberi olduğu için birlikte zaman geçirmeyi önermişti ve öyle bir sohbet başlamıştı aramızda. Sonra konu başka yerlere kaydığı için nihai sonucu öğrenmek üzere az önce tekrar mesaj atmak zorunda kaldı ve sonuç olarak bize gelmelerini kararlaştırdık. Jongin'le iyi anlaşmalarını umuyordum. Kardeşi de o da fazlasıyla sıcakkanlı ve canayakındı.
Her şeyin tamam olduğundan emin olduktan sonra kendimi salondaki kanepeye attım ve yattığım yerden televizyon ünitesindeki DVD'lere göz gezdirdim. Bu sene çıkan oyunlardan hiç almadığımızı hatırladığımda henüz o kadar endişeli değildim. Sonra Jongin'in dergilerdeki yeni çıkan playstation oyunlarına ilgiyle baktığını ama sesini çıkarmadığını hatırladığımda gözlerim birden açılmış ve uzanalı daha birkaç dakika olmadan, hızla doğrulmuştum.
"Geldiğinde tokum diyecek." Elimde kalmış yastığı sıkarken, aklıma gelenleri telaşla sıralamaya başladım. "Sonra odaya çıkacak. Üstünü değiştirecek. Uyuyacak ve günümüz böyle bitecek."
Kucağımdaki kırlenti kanepenin köşesine fırlatıp hızlıca toparlandım ve cüzdanımı bulmak üzere merdivenlere doğru koşmaya başladım.
"Günümüz böyle bitmemeli!"
Çocuklar geldiğinde odasından çıkmayan mutsuz bir Jongin yerine kanepede oturmuş onları oyun oynayarak karşılayan bir Jongin görmeliydi. Bu biraz geç kalınmış olsa da şahane bir fikir haline gelebilirdi. Biraz zamansız da olsa hem konuşacak, onu insanların arasında tutacak bir konu hem de Jongin'i eğlendirecek bir şeyler bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sea Foam
FanfictionAma denizdeki köpükler gibiydi. Bir anda hayatımda beliren, yaşadığım her fırtınada inatla avucumda tutmaya çalıştığım, sönmesinden korktuğum, bana küçükken umudu anlattığı deniz köpükleri gibi, bizi kurtaracak o denizkızlarının nefesiyle dolu şans...