28

759 57 3
                                        

Ozan Karaköse'den

Kiraz Teyze'yle yaptığımız konuşmanın üzerinden birkaç gün geçmişti. Normalde bunun gibi birçok dert dinlemiş, hepsini metanetli bir ifadeyle karşılamayı becermiştim ama Kiraz Teyze'ye o kadar sakin yaklaşamamıştım. Belki de o an mesleğimi yapan biri değil, sade biri olarak dinlediğim içindi.

"Nisan, çekici uzatır mısın?"

"Buyur."

Şu an ne mi yapıyorduk?

Ben ahırın akıtan çatısını tamir etmeye çalışırken Nisan da aşağıda bekleyip bana malzemeleri uzatıyordu.

Dün çatının akıttığını fark etmiş, çatıya çıkmış, hiçbir şey yapamamış, daha sonra da ben bu işleri beceremeyeceğimi söylesem de elindeki son koz olarak beni çıkarmıştı.

"Agah Amca'dan isteyemem, tamir işlerini yapamıyor fazla." demişti. "Ama biz bir deneyelim. Tamircinin gelmesi uzun sürer. Hem kendimizi idare etmeyi de öğrenmiş oluruz."

Kendisinin çok ikna edici biri olduğunu onu tanıdığım ilk anlar da dahi düşünmüştüm ve şu an bu soğukta, içi inek dolu bir binanın çatısındayken bundan bir kez daha emin oluyordum.

"Ozan?"

"Efendim?"

"Hiç, sesin çıkmıyordu da bir bakayım dedim. Nasıl gidiyor?"

"Harika (!) gidiyor. Başka türlüsü mümkün müydü zaten?"

"Alay etme, Ozan. Hem ben de çıkıp denedim. Sabahleyin oradaydım."

Elimdeki işleri onun bu cümlesiyle bırakıp başımı dışarı uzattım. Bu yükseklikten daha da küçük gözüküyordu, gülümsemek istesem de düşündüğüm şeyler buna engel oldu.

"Evet ya, bir de o mesele var." dedim kaşlarımı çatarak. "Sabahın köründe ne arıyorsun çatıda? Kimseye de haber vermemişsin, düşsen ne olacaktı?"

Yaramazlığı yakalanmış bir çocuk gibi şirince gülümsedi.

Ciddiyetini koru, Ozan. Şu an hiç de tatlı değil. Şu hale bak. Altı üstü yanaklarıyla burnu kızarmış ve gülümsüyor ve saçlarını iki topuz yapmış ve saçları yüzüne düşüyor ve...

"Hiç öyle bakma bana, Nisan. Kızgınım sana."

Geri çekilip tamir için kullandığım şeyleri tekrar elime aldım ama zaten hiç anlamadığım tamir işi daha da imkansız bir hale gelmişti, gülümsüyordum nedensizce.

Nedensizce? Aynen, inandım kendime.

"Ozan? Tamam, hadi in. Acıdım sana. Hem sanırım yapamayacaksın. Gidelim de bir tamirci çağıralım."

Hiç itiraz etmedim, alet çantasını aldım. Merdivene bir ayağımı bastım. Nisan "Alet çantasını önce ver, düşeceksin." dediğinde "Bir şey olmaz." diye söylendim. Bir an önce otele dönmek istiyordum. Hem ben üşümüştüm hem de Nisan sabahtan beri buradaydı, ısrarla hangi saatte buraya geldiğini söylemeyi reddettiğini düşünürsem büyük bir ihtimalle hava açar açmaz gelmiş, tüm sabah soğuğunu yemişti.

"Gidelim de biraz ısınalım." dediğimde söylediğimden tamamen bağımsız bir şekilde "Çantayı ver!" diye söylendi. "Düşeceksin."

"Bir şe-"

Sözüm yarıda kesilmişti çünkü daha ilk basamaklardan birinde ayağım kaymış, elimdeki alet çantasının etkisiyle arkaya doğru savrulmuştum. Alet çantasının açıldığını belli belirsiz gördüm, yere çarpmadan önce duyduğum en son şey Nisan'ın bağırışıydı.

Sanırım insanların sözünü dinlemekte fayda vardı. Neyse, iş işten geçmişti. Düşmüştük bir kere.

Klinik Köy | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin