Nisan Çobanoğlu'ndan
"Aa, Kiraz Teyzeciğim! Hoş geldin! Neden yanıma uğramadın?"
Ozan bana sinir ve minnet karışımı bir duyguyla baktığında gülmemek için yanağımın içini ısırdım. Kiraz Teyze "Nisancığım!" diyerek koluma girdi, Ozan'ı da diğer yanına çekti. Ozan kurtulamayacağını anlayarak bıkkın bir nefes aldı.
"Gelin, dışarıda biraz yürüyelim."
Kiraz Teyze baş örtüsünü düzelttikten sonra bizi dışarıya doğru sürükledi. Onun otoriterce söylediklerine karşı çıkmamız neredeyse imkansızdı. Direnmeyi denemedik.
Soğuk ama temiz havada yavaşça ve konuşmadan bir süre yürüdük. Ardından Kiraz Teyze ondan daha önce duymadığım sakin, kabullenilmiş kederle dolu bir ses tonuyla konuştu.
"Sana gelinim deyip duruyorum ama rahatsız olma, Nisan. Öyle bir şey olamayacağını biliyorum. Sadece böyle deyince o yanımdaymış gibi hissediyorum."
Ozan'ın bıkkınlığı merak halini alırken ben olanları zaten bildiğim için Kiraz Teyze'nin buruk gülüşüne gülümsemeye çalışarak karşılık vermekle yetindim.
"Çocuk hasretiyle yaşıyorduk, bir çocuğumuz olamayacağını söylemişti doktorlar. Sonra Mahir doğdu, mucize gibiydi."
Derin bir nefes aldı, zihnindeki düşüncelerin ve derin üzüntünün bulanık bir aynası olan gözleri meyve ağaçlarının üzerinde rastgele dolaştı. Biraz önceki gülümseyişi kaybolmuş; o neşeli insan, yerini yılların yıprattığı bir insana bırakmıştı.
"Onunla çok ilgilendik, onu çok sevdik. Oyunlar oynadık, beraber resim yaptık. Neredeyse her anının fotoğrafını çektik, okulundaki tüm etkinliklerine babasıyla beraber gittik."
Gözlerini aşağı indirdi. Belki de anıları gözlerine dolmuştu da bunu görmemizi istememişti, bilemiyordum.
"Çok iyi bir çocuktu. Çalışkandı, kibardı, yardımseverdi. Arkadaşları da öğretmenleri de mahallemizdeki insanlar da onu çok severlerdi. Kimsenin kalbini kırmazdı, kimseye sesini dahi yükseltmezdi."
Bunları defalarca dinlememe rağmen yine sözlerinin, acılı bir annenin sözlerinin etkisinde kalmıştım. Ozan bana sorarcasına baktı, tepki vermedim. Dinlemesi gerektiğini anladı. Bakışlarını tekrar Kiraz Teyze'ye çevirdi.
"O akşam arkadaşlarıyla evimizin yakınındaki parkta oturmuştu, sınavları bittiği için beraber biraz vakit geçirmek istemişlerdi. Saat sekiz gibi aradım onu, konuştuk. 'On beş dakikaya evdeyim, anne.' dedi. On beş dakika değil, on beş sene oldu. Hala gelmedi."
Gözlerim bu hikayeyi dinlediğim her seferde olduğu gibi doldu. Tanımadan, sadece Kiraz Teyze'nin anlattığı kadarıyla bile Mahir'i gerçekten çok sevmiştim.
"On beş yaşında bir fidandı daha. Bir trafik magandası yüzünden kırıldı benim fidanım. Gördüm onu, canımın içi kanlar içinde yerde..."
Devam edemedi, kolumu kolundan kurtarıp omzunu sıvazladım. Ozan uğradığı şok yüzünden fazla bir tepki veremedi.
Ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre geçti, Kiraz Teyze kendini toparladı. Gözlerinin altını silip burnunu çekti. Sonra gülümsedi, her gülümseyişi gibi bu gülümseyişi de eksikti. Bunu bu hikayeyi dinlemeyenler anlayamazdı ama bir kez dinlediğinizde bu saygıdeğer hanımefendinin her davranışında bir eksiklik, bir keder olduğunu fark ediyordunuz.
"Alınma bana, Nisan kızım. Ben seni bunaltıyorum belki ama ondan ölmemiş gibi bahsedince acım daha dayanılır oluyor, biraz nefes alabiliyorum. Ozan oğlum, seni de darladım ama bana kızma, beni bir anne gibi gör. Mahir'e benzettim senin bazı davranışlarını, gerçi o gittikten sonra tüm gençleri ona benzetir oldum. Bunuyor muyum ne..."
Kiraz Teyze bunları söyledikten sonra üşüdüğü bahanesiyle otele geri girerken Ozan'ın gözlerini gizliden gizliye sildiğini gördüm ama bir şey demedim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klinik Köy | Texting
Kısa Hikaye(Tamamlandı.) KLİNİK KÖY'E ELEMAN ARANIYOR! Yüksek maaş verilecek. Yatılı kalmanın yanı sıra tüm yemek bedelleri de karşılanacak. Aranan özellikler: 1. Herhangi bir üniversitenin psikoloji bölümünden iyi bir ortalamayla mezun olmak 2. Bir şeyleri ta...