44

638 52 0
                                    

Nisan Çobanoğlu'ndan

"Nisan, balım... Hadi, uyan. Nisan, kalk. Hadi, güzelim."

Yanağımdaki yumuşak dokunuş, kulaklarıma dolan ses ve pozisyonumun değişmesiyle yüzüme vurmaya başlayan ışık, gözlerimi aralamama neden oldu.

Ozan başını yüzüme eğmiş; bana bakıyordu. Saçları normal hallerinden bile dağınık, yanakları soğuktan kızarıktı. Soğuk elinin elimi sıkıca kavradığını da fark ettim birkaç saniye sonra.

Gülümseyerek ve daha tam ayılamadan "Ozan, gelmişsin." diye mırıldandığımda derin bir nefes aldı, nefes alması onun ismini telaffuz etmeme bağlıydı sanki.

Etrafıma baktım. Sık ağaçların arasında, toprağın üzerinde uzanıyordum. Yürüyüş yapmaya çıkmış, daha sonra yorulup oturmuştum. Uyuyakalmış olmalıydım.

Başım Ozan'ın dizi üzerindeydi. Ozan'ın beni rahat bırakacağını bilsem uyumaya devam edecek kadar rahattım, soğuğa ve sert zemine rağmen.

"Seni karşılayacaktım." dedim onun bunu yapacağımı bildiğinden emin olsam da. "Uyuyakalmışım."

Bir gözümü ovuşturduktan sonra Ozan'ın eline kenetlenmiş elimden destek alarak doğruldum. Elini çekmedi, bana bakmayı sürdürdü.

"Neden ormanın ortasında uyuyorsun ki? Seni arıyorum kaç dakikadır."

Sahte bir öfkeyle söylendi. O an fark ettim ellerinin anormal derecede soğuk olduğunu, tüm vücudunun dikkat edilirse fark edilecek bir şekilde titrediğini.

Korkmuştu. Bana bir şey olduğunu zannetmiş, konuştuğumda bu yüzden rahatlamıştı. Gözlerine dikkatlice baktım. Endişesi hala oralarda bir yerdeydi.

Gülüp "Bunlara alışmanız lazım, Ozan Bey." dedim ciddi havayı dağıtmak için. "Ayrıca ben alışkanım buralarda uyumaya, hasta olmam."

Gözlerini devirdi. "Umarım öyle bir şey olmaz ama bir gün çok fena hastalanacaksın. Göreceksin o zaman bu soğukta, burada uyumayı."

"Bağışıklığım güçlü benim. Hem ben sadece gözlerimi dinlendiriyordum, uyumuyordum."

"O yüzden mi yavaş yavaş uyandın?"

"Her şeye de bir cevabın var!"

Ayağa kalktım. Üstüme yapışan yaprakları ve toprağı silkeledim. O da kalktı.

"Belki tanıyorsundur; böyle kısa boylu, kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, benim yaşlarımda birisi var, ondan öğrendim."

Kaşlarımı kaldırıp gülümseyişimi bastırmaya çalışttım. "Kimmiş bu birisi?"

Kolunu omzuma attı, başını eğip bana bakarken "Bilmem." dedi sırıtarak. "İsmini unutuverdim."  Burnumun ucundan öptü.

"Hatırladığım kadarıyla çok zekiydi, çok da güzeldi."

Klinik Köy | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin