-ÖNEMLİ-
Herkese selam, özelden gelen birkaç mesaja cevap verdim fakat buraya da bir açıklama koyayım dedim. Biliyorsunuz ki okul başladı ve sayısal öğrencisi olduğum için (diğer bölümlerde olsam da aynı durum oluşurdu aslında) buraya pek bakamıyorum, yani daha doğrusu -bölüm yazamıyorum-. Ve canım biricik kitabım tam da şu dönemlerde okuyucu kazanmaya başladı... Tabiki bu çok mutluluk verici bir olay bana gelip 'yeni bölüm yok mu' diye soruyorsunuz, havalara uçuyorum inanın. Ama maalesef yeteri kadar ilgilenemiyorum.
Bu hep böyle sürmeyecek tabiki, düzenli bölüm atabileceğim zamanlar inşallah yakındır. Ama şuan bu bölümden yalnızca bir part atabiliyorum. İkinciyi de tamamlar tamamlamaz piçuvlarım. Ki bence bir part olsa da uzun bir bölüm, umarım seversiniz. SİZİ YERİM. ÖPTÜM.
❅
'Kar ve Kül' (Part 1)
Düzlükte çalan hafif duygusal fona karşı gözlerimin önünde gerçekleşen öfkeli bir yangını tepkisizce izler gibiydim.
Kulaklarımda uğuldayan onlarca çığlık bana, burayı hatırlatamayacak kadar uzaktı. Anılar yanarak can veriyor, kader ağını en büyük kıvılcımla tutuşturuyordu. Ciğerlerime doluşan isli koku, beni ihtiyacım olan temiz oksijenden alıkoyarken bile fazla sakindim. Bu yangında küle döneli uzun zaman olduğunu düşünüyordum. Veya en azından aynı acıyı, yeniden aynı şekilde yaşayabileceğime ihtimal vermiyor olmalıydım.Kesin olarak bildiğim bir şey varsa;
Her yıkım yeni bir doğuşun habercisiyken; her doğuş, yıkıma bir adım daha yanaşmaktan ibaretti. Hayatı en gerçek ve net kılan kısır döngü de bu olsa gerekti.
Göz korkutucu geliyor değil mi ?
Oysa bir süre sonra yıkıldığının bile farkına varmıyordu insan...
Tek kelimesini dahi anlamadığıma emin olduğum bir dersten daha çıktığımda, geriye burada geçirmem gereken yalnızca iki saat kadarlık bir zaman kalmıştı. Hoş, beklemekte bir sorun yoktu ama derslere girdiğimde dahi kendimi kasmış olmam karnımdan ayak bileklerime kadar ağrı yapmıştı.
Korkuyordum, her an diken üzerinde gibi hissediyordum.Sanki kısa bir anlığına da olsa abim veya babam bir yerlerden çıkacak ve beni kolumdan sürükleyerek buradan götürecekti.
Aslında, böyle bir şey yapmamak için hiçbir sebepleri olmadığının farkındaydım. Bu yüzden gün içinde ortalarda pek gezinmemeye çalıştım. Hatta vaktimin çoğu, her öğrencinin yaptığının aksine kafeteryada değil, kütüphanede geçti.
Korku, çok keskin bir histi.
Fakat tam olarak şuan kendimi o denli aç hissediyordum ki, sanırım o lanet olası kafeteryaya inmem gerekecekti.
Bunun bilinciyle merdivenlerden inerken saçlarımı açıp yüzümün büyük kısmını kapatacak şekilde önüme aldım. Eğer burada olsalar bu durum beni tanımamalarına falan yol açmazdı, fakat belki bana zaman kazandırırdı.
Tanrım... Birilerinden kaçmak zorunda hissetmekten nefret etmiştim.
Tabii, o birileri ailem olduğundan olay çok daha bambaşka bir boyuttaydı.
Aldığım derin solukla ciğerlerimi doldurup cesaretimi toplamak adına son birkaç basamakta durup biraz bekledim. Ardından mümkünmüş gibi saçlarımı biraz daha yüzüme çekerek kafeteryaya girdim. Bütün uzuvlarım kaskatı kasılmış haldeydi, bedenimdeki ağrılar ve açlıkla her an bir yerlere düşüp bayılabileceğimi düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lomidas (Ş.Ö.S) +18
RomanceKızıla bürünen gök insanların irislerine yerleştiğinde, kalpleri hiç olmadığı kadar büyük bir ateş parçasıyla tutuşarak atmaya başladığında ve ince bir sızı misali kulaktan kulağa geçen melodi zihinlerine aktığında, içlerindeki kıvılcım onları ait o...