3.BÖLÜM

96 58 0
                                    


    Ne yapacaktım bilmiyordum, ne yapmalıyım bilmiyordum. Gitmekle gitmemek arasında kalan ruhumu nasıl kurtarmalıyım bu felakette bilmiyordum. Ben anladım ki aslında hiçbir şey bilmiyordum…

     Sabah uyandığımda yanımda Tahir yoktu. Bir süre nereye gidebileceğini düşündüğümde aklıma bu sabah erken olan toplantısı geldi. Evde çocuklarla beraber yalnızdım. Yani istediğim yere gidebilirdim kimseye görünmeden.

     Hızlıca yataktan kalkıp üstümü değiştirdim. Bir yanım merakla bir yanım da endişeyle doluyken odamdan çıkıp çocuklarımın odasına girdim. Hepsi de mışıl mışıl uyuyordu. Onları uyandırmadan bulduğum bir kağıda dışarıda bir işim çıktığını ve beni merak etmemeleri gerektiğini yazıp görebilecekleri bir yere koyup odadan çıktım. Aşağıya indiğimde Aylin kahvaltı hazırlıyordu. Yanına gidip önünde durdum.

“Aylin, benim dışarıda bir işim var; çocuklar sana emanet.” Aylin elindeki işi bırakıp bana döndüğünde yüzünde endişeli bir tavır vardı.

“Nefes, ben de senden izin isteyecektim; oğlumun ateşi çıkmış.” dediğinde gözlerinin dolduğunu gördüm. Elimi koluna koyup orayı sıvazladım.

“O zaman neden duruyorsun Aylinciğim. Hadi oğlunun yanına git.” Bana mahcup gözlerle baktığında gözlerimi kırpıştırdım. “Merak etme çocukları ben babamlara bırakırım.”

“Teşekkür ederim Nefes.” Aylin, yanımdan hızlıca gittiğinde ben de hızlıca indiğim merdivenleri yine aynı hızla çıktım. Çocukların odalarına girdiğimde onları uyandırmaya kıyamadım ama bugünlük uyanmak zorundaydılar.

“Bebeklerim, hadi kalkın bakalım dedeye götüreceğim sizi.” Hiçbirinde de beklediğim hareketlilik olmayınca başlarına gidip teker teker öptüm hepsini de.

“Kızım, oğlum hadi bir tanem, kalkmalısınız.” Hürrem, gözlerini açtığında ona gülümsedim.

“Anne, ne oluyor?” Sesi öyle uykuluydu ki onları uyandırdığım için kendime kızıyordum. Ama bir şeyleri de öğrenmem için bunu yapmaya mecburdum.

“Dedenlere gidiyoruz kızım, hadi kalkın.”

    Neredeyse yarım saat sonra hepimiz de hazırlanıp yola çıktık. Tahir’i arayıp da çocuklarla babamlara gittiğimi söylediğimde kızmıştı ama sonradan yumuşamıştı. Bazısı uyanık bazısı uyuyan çocuklarımla biraz sonra babamların evinin önünde durduk. Kimsenin uyandığını zannetmiyordum ama bugünlük davetsiz misafirleri vardı. Bu yüzden de uyanmak zorundaydılar.

     Çantamdan çıkardığım anahtarla kapıyı açıp çocuklarla içeriye girdik. Mutfaktan mis gibi patates kızartması kokusu geliyordu. Hep beraber salona geçtiğimizde dedemin uyanık olduğunu görünce yüzümdeki gülümsemeyi engelleyemedim.

“Nefes, kızım ne işiniz var sizin burada?” Dedemin şaşkın bakışlarının altından torunlarını görünce beliren gülümsemesiyle bu soruyu es geçtim.

“Günaydın dedeciğim, benim biraz işim var da çocuklar burada kalsa olur mu?”

“Tabiî ki de kalabilirler kızım ama senin ne işin var? Bir sorun yok değil mi?” Gözünden hiçbir şey kaçmayan dedemin bu seferlik kaçmasını diledim içimden. Çünkü şuan hiçbir şey bilmemeliydi.

“Yok dede, birkaç eksik şeyler var da. Hem haftaya Tahir’in doğum günü onun için kutlama yapacağım.” On dokuz mart Tahir’in yani kalbimin doğum günüydü ve ben bunu şuan hatırlıyordum. En iyisi mezarlıktan sonra hızlıca kutlama için bir şeyler almam lazımdı.

“Tamam kızım sen git ama kahvaltı yaptın mı? Eğer yapmadıysan bırakmam haberin olsun.” Dedemin bırakmayacağını zaten biliyordum. Ayrıca muhteşem kokan patates kızartmasını yemeden de gitmezdim zaten.

Son SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin