İnsan neden yaşar ki? Hayalleri olduğu için değil mi? Ama ya hayal kuramıyorsa artık ya da hayalleri yıkılmışsa yaşar mı? İnsanı insan yapan hayaller değil midir aslında, neden birinin ölümüne sebep olunur ki?
En sevdiklerim tarafından defalarca hayalleri kırılan bir kızım ben. Sürekli acıların, sonu hep hüsranla biten olayların başrolüyüm ben. Yaşamak için onca sebebim varken ölmek için de onca sebebim var benim. Reva mı, sevene yapılan onca kötülük reva mı? Sorulmayacak mı hesabı, görülmeyecek mi kötülükler?
Hayatımdaki herkes gittiğinde kendimi lanetlenmiş gibi hissetmiştim ama sonradan, kocamın bana yaptığı ihanetten sonra, anladım ki hayatımdan benim yüzümden değil kendi istekleri doğrultusunda çıkıp gitmişler.
Ne yaparım, ne ederim bundan sonra bilmiyorum ama artık ben çok yoruldum. Hem de öyle çok yoruldum ki tek bir damla yaş akmıyor gözümden, akamıyor. Kendime sorduğumda kalbim cevap veriyor anında. Can kırıkları engelliyor her şeyi...
Gördüklerimden sonra hızla arkamı dönüp gidecekken Tahir tuttu kolumdan, kendisine çevirdi. Bana sarılacağı sırada onu göğsünden ittirdim, bir zamanlar başımı koyduğumda tek huzur bulduğum göğsünden hem de. Ne olduğunu anlamadı, geri sendeledi. Durmadım, gitmek için koştum; o kadar hızlı koştum ki hem de nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Sonunda karanlık bir sokakta durduğumda nefes nefese kalmıştım. Etrafıma bakındığımda kimse yoktu, her yer karanlıktı ve sessizdi. Korkmalı mıydım, hayır. Korkacağım bir şey kalmamıştı artık hayatımda; olmaz dediğim ne varsa olmuştu, yapmaz dediğim kim varsa yapmıştı. Güvenebilir miydim artık hayata?
Çok isterdim ama maalesef ki hayır...
"Nefes!"
Arkamdan gelen sese dönmedim çünkü biliyordum ne diyeceklerini. Ona kızgınlığım geçmeyecekti çünkü ihanetin bedeli ağır olurdu. Vazgeçmedim, yine koştum. Ayak seslerinden onun da peşimden geldiğini biliyordum ama durmadım.
"Nefes!" dedi bir kez daha, nefes nefese kalmıştı. İçim yandı, ama yorulduğu için değil her şeyin sonu geldiği için. "Beni dinle güzelim!"
Söylediği son kelimeyle olduğum yerde kaldım. Gözümden akmayan yaş ardı ardına aktı. Bedenim kaskatı kesildiğinde nefes alamadığımı fark ettim. Elimi yan taraftaki duvara koyup oradan destek alırken karşıma dikildi. Dimdik durabiliyordu karşımda, bunu nasıl yapıyordu acaba?
"Özür dilerim, çok özür dilerim Nefes."
Elini koluma koyduğumda başımı kaldırıp yaşlı gözlerle gözlerine baktım. Acıyla bakıyordu bana, belki de pişmanlıkla.
"Neden, neden özür diliyorsun ki o kadına sarıldığın için mi?" Kelimeler dudaklarımı yakarak dışarı savrulduğunda kanamayan yaralarımın bile kanadığını hissettim.
"O kadına ben sarılmadım, o bana sarıldı Nefes sana yemin ederim.""İstemiyorum Tahir, bana yemin falan etmeni istemiyorum. Hatta ben artık seni de istemiyorum; git benden, git buradan."
Kelimeler kor bir ateş misali yüreğimize düşerken bizim yaptığımız tek şey ağlamaktı. Yangının sönmeyeceğini bile bile ağlamaktı..."Gidemem, ne sizden giderim ne de bu şehirden."
"O zaman ben giderim!"
Gözlerinden gözlerimi çekip geldiğim yoldan geri döndüğümde süzülmelerine izin verdim yaşların. Canım öyle çok yanıyordu ki haykırmak istiyordum. Adımlarımı hızlandırıp koşmaya başladığımda gelişimin aksine daha kısa sürdü gidişim.
Eve geldiğimde doğruca odama çıktım. İkizlerim yatakta uyuyorlardı her şeyden habersiz. Onların yanlarına kıvrılıp yattığımda gözlerimin acıdığını hissettim. Yüzüm uyuşmuştu ve büyük bir ihtimalle gözlerim de kızarmıştı. Aldırmadım, daha çok ağladım. Defalarca kez ağladığım bu yabancı odada bir kez daha ağladım aynı adam için. Hissettiğim acı farklıydı ama yaşatılanlar aynıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Sessizlik
RomanceDenizleri aşmışız ama derede boğulmuş gibiydi hikayemiz. Tam her şey bitti derken başka bir şey vuku buluyordu hayatımızda. Kurtulmak istiyorduk tüm belalardan ama hayat peşimizi bırakmıyordu bir türlü. Biz birbirimize çok yakın ama bir o kadar da...