21.BÖLÜM

62 37 1
                                    

Nefes’in Anlatımıyla…

   Başımı soğuk mermerden kaldırdığımda gözleriyle karşılaştım. Sevdalandığım zifiri karanlık gözleri…

   Gitmemişti… Bizi bırakmamıştı… Sevinmeli miydim, bilmiyorum. Ne yapmam gerektiğini ne yapmamam gerektiğini de bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey varsa o da ona defalarca kez kırgın olduğumdu. Kırgın, çok kırgındım ona… Affedilemeyecek bir kırgınlık taşıyordum kalbimde…

    Gözlerinde pişmanlık okunuyordu. Endişe, korku doluydu. Neden gitmemişti, neden geri dönmüştü? Sormayacaktım elbette, soramazdım. Baktım, defalarca kez baktım gözlerine. Her bir acımı gösterircesine baktım.

“Gitmedim Nefes, sizi bırakamadım. Sizi böyle arkamda yaralı bırakamadım.”

   Yara… Hayatın bana verdiği tek şey… Ben doğdum doğalı yaralıydım, doğduğumdan beri yarayla yaşamayı öğrenmiştim. Evet, Tahir bedenimde bir kez daha yara açmıştı ama bu sefer affedilecek tarafı yoktu. Affedemezdim, onun bizi bırakıp gideceği düşüncesi bile çıldırtırken yokluğuyla geçen saatleri affedemezdim…

“Bir şey söyle Nefes, yalvarırım bir şey söyle.”

   Gözlerine bakmaya devam ederken her bir sözü kalbime açtığı yaradan kan damlatıyordu, canım acıyordu, yaram kanıyordu, bedenim alev alev yanıyordu…

    Birkaç adım atıp önümde durdu. Yara bere içindeki halime baktı, acıdı. Bir elini kaldırıp saçlarıma dokundu. Önüme gelen kısa tutamı geriye savurdu. Yüzümü okşadığında gözlerim kapandı istemsizce. Gözlerimi açtığımda kokusuyla karşılaştım. Ciğerlerime pişmanlık kokusu dolarken ne yaptığımı bilmeden ellerimi göğsüne koydum ve onu geri ittim. Benden böyle bir atak beklemiyordu, geriye giderken afalladı. Gözlerindeki pişmanlık yerini acıya bıraktı.

“Nefes, ne olur affet beni güzelim. Çok, çok özür dilerim senden.”

    Özür dilemek bu kadar kolayken affetmek kolay mıydı? Hayır, çok zordu; hem de çok… Onu affedemezdim. Affedilecek gibi değildi yaptığı.

“Dileme.” dedim tekdüze bir sesle. Sesim o kadar soğuktu ki üşüyen içim buz tutmuştu. “Benden özür dileme, sarılma da. Hatta bundan sonra yanıma bile gelme.”

   Gözünden tek bir damla yaş düştü. “B-ben ne diyeceğimi inan bilmiyorum.”

“Bir şey deme zaten. Söyleyeceklerini saatler önce söyledin ve gittin.” Saatler önceki halim gözlerimin önüne geldi; telefonla konuşmamız, mesajlaşmamız, bardakların kırılışı, siyah kutunun gelişi, içindeki mektubu okuyuşum, çocuklarımı bırakışım, adamı buluşum ve buraya gelişim. Yeniden bir siyah kutu buluşum ve mektupları okuyuşum. Tahir’le karşılaşmam ve şimdiki halim. Hepsi, hepsi o kadar zordu ki nasıl başa çıkmıştım bunca yükle?

“Gitmedim, gidemedim Nefes gidemezdim.”

“Ama gittin. O telefonda söylediklerin, mesaja yazdıkların ve…” Dilim o kelimeyi söylemeye varmazken Tahir o eylemi nasıl yapabilmişti? “Ve boşanma davasını açışın. Bunları sen yaptın Tahir, sen!” İşaret parmağımı göğsüne vurdum defalarca. “Şimdi de bana gelmiş gidemedim mi diyorsun?”

“Nefes, ben…”

“Sus, sus Tahir ve…” Göğsüne vurduğum parmağımı bu sefer girişe çevirdim. “Git!”

“Gidemem, gidemem Nefes. Seni burada…” Başını annesinin mezarına çevirdi. “Bırakamam.”

“Bırakmak zorundasın Tahir, çünkü sen bizi defalarca kez bir başımıza bıraktın. Yine bırakırsın, bırakacaksın. Ben sana olan güvenimi kaybettim Tahir.” Söylediklerim yüzüne sanki birer tokat gibi çarpıyordu. Her kelimemde biraz daha afallıyordu.

Son SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin