10.BÖLÜM

67 47 0
                                    

   Tahir’in Anlatımıyla…

     Bugün için Nefes her şeyi çok önceden planlamıştı. Ona bir sürü zorluklar yaşatsam da hiçbirini dinlememiş, istediğini yapmıştı. O hayatımda gördüğüm en güçlü kadındı. O benim sevgilim, benim karımdı…

      Evi terk ettiğim gün, aslında geri dönmek üzere yola çıkmıştım fakat yolda birinin adamlarının önümü kesmesiyle eve gidemedim. En son o ana dair hatırladığım şey bir adamın bana doğru silah çekip omzumdan vurmasıydı. Sonrasında bilincim kapanmıştı ve ben hiçbir şey hatırlamıyordum.

    Gözlerimi açtığımda her yer kapkaranlıktı. Ellerim, ayaklarım ve bedenim sandalyeye bağlıydı. Ağzıma da bant yapıştırmışlardı. Önce bunu yapanın o kutuları gönderen adam olduğunu düşünüyordum, ta ki o kendini gösterene kadar: Babam.

    Önce inanamamıştım, beni kurtarmaya geldiğini sanmıştım, tabiri caizse toz konduramamıştım babama. Nasıl olsa ben onun oğluydum, üstelik tek evladıydım. Yapmaz demiştim, ama yapmıştı işte. Mektuptaki gibi babamın asıl yüzünü bu yaşımda görmüştüm ben.

     Onun elinden kurtulmuştum ama şimdilik, bunu ikimiz de biliyorduk. Babam istediğini alan bir adamdı, ve hep almıştır da. Bu yüzden benden ne istiyorsa alacağına da emindim. Benim tek isteğim çocuklarıma ve karıma hiçbir şey yapmaması, ne isterse bana yapmasıydı. O masumların canını bir kere yokluğumla yaktım ben bir daha yakmaya izin veremezdim.

    Şimdiyse doğum günü partisi düzenliyoruz. Nefes her şey en başından planlamış. Ne garip değil mi, hayatını cehenneme çevirdiğiniz insanların sizin yanınızda olması, size gülmesi ve sizin mutluluğunuz için çabalaması. Babamın elindeyken sürekli onları düşündüm ben. Yara alırken bile yaranın kanadığı yer değil de kalbim acıdı hep. Çünkü hep onlar vardı kalbimde, aklımda. Onlarsız bir hayat bomboştu benim için.

“Nefes nerede oğlum?” Dedemin sorusuyla etrafıma bakındım, gerçekten yoktu. Az önce yanımdan gülerek ayrılmıştı ama kaç dakikadır yoktu.

“Bilmiyorum dede. Ben bir bakayım.” Elimdeki kadehi masaya bırakıp üst katlara baktım. Belki yorulup dinlenmek için yatmıştır diye bütün odaları aradım ama yoktu. Aşağıya inip mutfağa da baktım ama yine yoktu. Aylin ve Selin’e onu görüp görmediklerini sorduğumdaysa aldığım yanıt olumsuzdu.

    Bakmadığım son bir yer kalmıştı. Hızlıca bahçeye gidip göz gezdirdim karanlığa ama ortalıkta gözükmüyordu. İçime bir korku düşmüştü ve içimden bir ses onun bahçede bir yerlerde olduğunu söylüyordu. Bakışlarımla hızlıca bahçeyi tararken adımlarım da yavaştı. Aynı yavaşlıkta bütün bahçeyi dolaşırken havuzun önünde yatan bir beden gördüm. Bir gariplik vardı bedende. Hızlıca yanına yaklaştığımda o bedeni tanıdım: Nefes. Bu benim karımdı. Havuzun kenarında cansız yatan biraz önce yanımdan gülerek ayrılan Nefes’ti.

    Gözlerimin dolduğunu hissediyordum ama buna aldırmadım. Hızlıca yanına gidip diz çöktüğümde başını kendime doğru çevirdim. Kanaması vardı. Kolumun birini dizlerinin altına birini de başını altına yerleştirip onu kucağıma alarak hızlıca eve doğru gittim. Korkuyordum, ona ve bebeklerimize bir şey olacak diye korkuyordum.

“Dede!” diye bağırdığımda ne yaptığımı bilmeyerek eve daldım. “Dede, Nefes!”

“Oğlum nesi var Nefes’in?” Dedemin sorusunu yanıtlamadan onu bir koltuğa yatırdım.

“Doğum başlamış, Tahir onu çabuk hastaneye götürmeliyiz.” Işıl Abla’ya baktığımda telefonunu almış bir şeyler yapıyordu. Muhtemelen de ambulansı arıyordu ama onu bekleyecek vakit yoktu. Nefes’i yine kucağıma alarak arabaya götürdüm. Tekrar eve girip evdekilere baktım.

Son SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin