Seungmin erteleyemeyeceği bir davaya gitmeden önce evde dört dönüyordu. Sunoo'yu bu halde tek başına bırakmayı hiç istemiyordu.
"Ablam gelsin işte." dedi Sunoo suratsızca.
"Bebeğim kafe yoğunmuş."
"Tamam git o zaman, tek kalırım ben."
"Saçmalama Sunoo ya, nasıl tek kalacaksın. Düşersen falan, öok korkunç bak." Seungmin oflayarak yatapın kenarına oturdu.
Hyunjin ve Jeongin hastanede, 3racha'nın tamamı büyük bir toplantıdaydı. Kafe de yoğun olduğu için, kimseyi çağıramıyordu.
"Hwan gelsin o zaman. Uslu durmak zorundayım zaten, kolum kırık karnımda dikiş var, hadi onu çağır da git."
"Okula gitti demedin mi sen sorduğumda oğlum?"
''Belki dersi bitmiştir.'' dedi Sunoo dudak büzerken. Bitme saatini biliyordu ama, Hwan zaten bugünkü dersten nefret ettiğini ve bir felaket olsa da derse gitmesem diye dua ettiğini söylemişti ona.
"İyi, onu arayayım." Seungmin telefonunu tekrar eline alıp Hwan'ı aramış, telefon birkaç saniye sonra açılınca konuşmuştu. "Derste misin oğlum?"
"Bitti az önce, bir şey mi oldu?"
"Bir saat içinde bizim eve gelebilir misin? Sunoo'yu yalnız bırakmak istemiyorum ama bugünkü davaya gitmem lazım."
"Gelirim gelirim, koşarak çıkıyorum fakülteden." Seungmin telefonu kapatan oğlana gülmüş, Sunoo'ya dönmüştü.
"Sunoo diyince akan sular duruyor Hwan'a, hm?"
Sunoo hafif kızararak onayladığında Seungmin ona göz kırptı. "Çok merak ediyorum nasıl kardeşlikten sevgililiğe geçtiniz siz?"
"Baba git ya, geç kalıyorsun bak. Dedikodu zamanı mı? Hadi, kış kış."
"Bu sefer kaçtın ama bir dahakine köleye sıkıştırırım seni Sunoo. Akşam bütün amcanlar gelecek, Chae de kafedeki işi bitince tatlı falan yapmaya gelecek. Ablana neyin nerede olduğunu söylersin."
"Biliyor ki zaten. Düdüklü tencere sordu bana, ne olduğunu bilmiyorum dedim. Senin çorba yaptığın o koca tencereyi şak diye buldu." Seungmin gülerek oğlunun burnunu sıktı. "Senin Jeongin gibi olmana izin vermeyeceğim. Alçın çıksın yemek yapmayı öğren."
"Umarım bir süre alçımla mutlu mesut yaşarım." Seungmin göz devirip gülerek odasına geçmiş, burberry desenli pantolonu ve beyaz gömleğinin üstüne giydiği kahverengi süveteriyle kombinini tamamlamış ve oğlunun odasına gelmişti.
"Oldu mu?"
"Çok yakışıklı oldun, babam seni böyle göre lüp diye yutar var ya..." Sunoo babasını baştan aşağı süzüp onay verdiğinde Seungmin gülerek oğlunun başını öptü. "Acıyor mu kafandaki dikiş?"
"Hayır, onu biz mi aldıracağız yoksa kendi kendine eriyecek mi?"
"Kolundaki dikiş hariç hepsi eriyecek, o dikiş açılıp içinden demiri alacaklar."
Sunoo onaylayarak telefonuna uzanmış, Seungmin odasına geçip evraklarıyla uğraşırken babasının yazdığı ve en sevdiği şarkıyı açmıştı.
İçeriden bir şeylerin dökülme sesi gelince başını eğip oraya baktı. "Baba?"
"Red Lights mı o?"
"Hm, en güzel şarkılardan." Seungmin öksürüp eşyalarını toparlamıştı. Derin bir nefes alırken geçen sene Hyunjin'le beraber kaydını aldıkları şarkının üzerindeki büyük etkiyi hala atlatamamasına sövüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kaçak damatlar⁴
FanfictionSunoo susmak yerine ağlamaya devam ederken Chan oflayarak oğlunun boynunu öptü. "Bebeğim keşke ağlamasan." "İçi açılır çocuğun, ağlasın." dedi Jisung. "İçine dert olacak neyi var bu çocuğun el kadar boyuyla ya? Ne derdin var bebeğim, sevgilin mi ayr...