Felix evlendikleri için arkadaşlarını akşam yemeğine davet etmişti.
Jeongin ve Hyunjin'in yemekten sonra hastaneye, Sunoo'nun da Minholara gideceği gündeydiler.
"Changbin zencefilli balını içtin mi?" Felix masayı seren eşine seslendiğinde Changbin yüzünü buruşturdu. Henüz içmemişti.
Changbin şirkete döneli birkaç hafta oluyordu ama Felix hala ona kocakarı ilaçları yapıp duruyordu.
"Yavrum iyileştim, gerek yok bence." diyerek mutfağa girdiğinde Felix elindeki küçük tabakla duruyordu. Dudak büzen eşine tek kaşını kaldırarak baktı. "İçmen gerekiyor."
"İyiyim."
"Daha iyi ol işte, gücün kuvvetin artar. Aç ağzını." Changbin eşinin gazabına uğramaktansa tadından nefret ettiği zencefilli balı yemek için ağzını açtı. Felix yemek kaşığıyla iki kaşık anca eden karışımı eşine yurturmuş, Changbin ağzındakini yurtuğu gibi su arayınca gülerek kaşıkla tabağı makineye atmıştı.
"O kadar da kötü değil."
"Acı, biber acısı değil böyle tatsız bir acı." Felix eşine gülerken sürahiye dolaptan ve damacanadan suyu karıştırarak koymuştu.
"Daha acı şeyler yuttun Seo Changbin." diyerek ima yaptığında Changbin onu belinden yakalamış ve ensesine nefesini üflemişti.
"Öyle mi? Sen de bir kaşık ballı zencefil ye bakayım o mu acı zencefil mi acı, Seo Felix?" Felix gülerek eşinden kaçmayı başarmış, kapıdan ona dil çıkarmıştı.
"Sus terbiyesiz tavşan." Felix yemek odasına geçip elindeki sürahiyi bıraktığında kapı çalmıştı. Changbin'in oraya yürüdüğünü duysa da peşinden pıtı pıtı ilerleyip kapıya ulaştı.
Jisung ve Minho gelmişti. "Oo, hoş geldiniz."
"Hoş bulduk çilli, ilk defa geliyoruz sanki. Yüz bin yıldır bu evde yemek yiyerek kutlama yapıyoruz." Felix omuz silkmiş, salona geçen arkadaşlarının peşinden ilerlemişti.
Onlar ufak bir sohbete dalarken Changbin masaya gidecek bardakları da götürüp yanlarına dönmüştü ki kapı çaldı.
"Bakıyorum!" diye seslenirken kapıyı açmıştı. Yang ailesinin tamamı ve Hyunjin gelmişti.
Evin gürültüsü bir anda artarken Sunoo çığlık çığlığa amcalarının yanına emekledi.
"Yürümüyor musun sen hala?" diye laf atan Minho'ya dil çıkarıp ağzındna nefes alarak Felix'e emeklemişti.
Açıkça en sevdiği amcası Felix'ti. Küçük velet ilişkilerin baskınlarıyla oynaşmayı, pasifleriyle uğraşmayı tersine çevirmişti. Felix, Jisung ve Jeongin'le daha iyi anlaşırken; Hyunjin, Changbin ve Minho'ya eskisi gibi yüz vermiyordu.
Felix onu yerden alıp kucağına oturtmuş, ağzını yüzünü mıncıklayarak sevmişti.
Changbin masaya son şeyleri götürdüğünde diğerleri de ellerini yıkamış, masada ederiz sohbetimizi mantığıyla masaya geçmişlerdi.
Chan, oğlunu kucağına alıp eşinin çaprazına otururken diğerleri de eşlerinden ayrılmamışlardı.
Havadan sudan muhabbetler eşliğinde yemek yerlerken Sunoo mızmızlanıp yememeye başlauınca Seungmin çatalın ucuna etinden almış, üfleyip oğlunun çenesinin altına avucunu koyarak çatalı oynatmıştı.
"Uçak geliyor, geliyor, babaya mı gitsin Sunoo?" derken gülümsüyordu. Chan oğlunun yemesini beklerken Seungmin onayladı. "Uçak babaya gidiyor o zaman, uçtu uçtu uçtu." Srungmin gerçekten çatalın ucundaki eti eşinin ağzına bırakınca Sunoo ayaklarını masaya vurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kaçak damatlar⁴
Fiksi PenggemarSunoo susmak yerine ağlamaya devam ederken Chan oflayarak oğlunun boynunu öptü. "Bebeğim keşke ağlamasan." "İçi açılır çocuğun, ağlasın." dedi Jisung. "İçine dert olacak neyi var bu çocuğun el kadar boyuyla ya? Ne derdin var bebeğim, sevgilin mi ayr...