İris delikanlının kılıç sallayabileceğine pek inanmıyordu. Fizik olarak yapılı biriydi ama Pemanal askeri değildi. Wiseya ve Krallık şövalyeliği için fazla fakirdi. İris çocuğa yaklaşıp adını sordu.
- Adım Christopher leydim. Ben bir Sipahiyim leydim. Seneye şövalye olarak atanacağım.
İris Christopher'ın yaşıtıydı. Bir şövalye olmaması başta İris'i korkutuyordu. Çünkü kaybetmesi büyük olasılıktı. Ama o bir sipahiydi ve sipahiler 14 yaşından itibaren savaşa giren, at binmede yetenekli aynı zamanda atletik becerisi üst seviye birisi olmalıydı. İris ona güvenebilirdi. 6 yıldır savaştan sağ çıkan bir asker alelade bir asker değildir diye düşündü. Geriye adım atarak benim kararımı beklediler.
Konuşmak üzereydim ki Baron Ulrich yüksek bir kahkaha atarak "hala şövalye olmamış biri meydan okumaya kabul edilemez Düşes Varisi. Bunu biliyorsunuzdur elbet yine de ben hatırlatmak istedim."Ulrich'e dönüp;
- Lordum bu hafta debutantem ile meşgul olacağım. Size ne zaman, kiminle ve nerede düello yapacağımızı mektup ile bilgilendiririm. Şimdilik iyi günler.
Yavaşça faytonuma ilerledim geç olmuştu. Mağazalar kapanıyordu yavaştan ve hala küçük çocuk eteğimin arkasına saklanmış bir şekilde duruyordu. Çocuğun yanına eğilip;
- Adın nedir? Ailen ne iş yapıyor?
- Ekselansları benim adım Leo. Bu da abim Christopher. Bizim annemiz ve babamız öldü leydim bundan 3 yıl önce.- bunu duyduğuma gerçekten üzüldüm leo. Biliyor musun ben çok acıktım. Birlikte yemek yemeye gitmek ister misin?
Daha küçücük yaşta benimki gibi bir kadere mahkum olmuştu. Benden iyiydi, yani en azından onu koruyup kollayacak bir abisi vardı. Ama bir sipahinin çok para kazanamadığını biliyordum ve krallık için çalışan bir şövalye olsa bile sürekli savaşlara gitmeye devam edecekti. Parası da az. Nasıl hem kendine hem kardeşine bakabilirdi ki? Bunca yıl savaştayken bu çocuk tek başına buralarda mıydı? Onlara yardım etmek istiyordum. Christopher'ın yanına gidip;
- Baronun meydan okuması banaydı. Yine de sen benim temsilcim olarak savaşmak istiyorsun. Biliyorum kendine güveniyorsun, belki başaracaksın da fakat önce benden izin alman gerekmez mi? Ayrıca bildiğim kadarıyla ünvanında yok. Ünvanı olmayan birini temsilcim yapamam.
Christopher onu aşağıladığımı sanıyordu fakat yanılıyordu. Aksine ona cazip bir teklifim vardı. Asık suratını daha fazla görmeye dayanamadım.
- Christopher bana tam adını söyler misin?
- Christopher Jassus Lito Ekselansları.
-anlıyorum.
İris'e dönüp ani bir şekilde İris'in kılıcını çektim. Bir anda irkildiler. Christopher'a dönüp;- Christopher bir kaç gün sonra debutantem var. Elimdeki kılıcın şu an için bir değeri yok can almaktan başka. Ama bir kaç gün içinde sana soyluluk ünvanını verebilirim. Böylece Ulrich'ten intikamını alırsın aynı zamanda kardeşine bakabileceğin güzel bir işin olur. Ne dersin?
Christopher birden ağlamaya başladı. Dağ gibi adam ezilip büzüldü. Dizlerinin üstüne çöküp teşekkür etmeye başladı. Yaşadığı hayatın zorluklarından olsa gerek sonunda rahatça ağlayabiliyordu. Kardeşinin demir abisi olmasına gerek kalmamıştı. Elini tutan bir leydisi vardı artık.
- Christopher ve Leo hadi bize güzel yemek yapan bir yere götürün. Ondan sonra evimize gideriz. Geç oldu bugün alışveriş yapabileceğimi zannetmiyorum.
Leo yanıma koşarak meraklı meraklı soru sormaya başladı.
- Leydim evimiz derken sizin evinizden mi bahsediyorsunuz? Sizin evinizde gerçekten yaşayabilir miyiz?
- elbette yaşayabilirsin. Oraya varınca evimizin kurallarını ve odalarını sana gösteririm olur mu?Her ne kadar yakınlaşmak, kardeşim yerine koymak istesem de yapamazdım. Ben bu dünyaya ayak uydurmalıydım. Ben Asil soydum. Araya bir çizgi çekmezsem sonunda herkes tarafından hor görülürdüm. Baron gibilerin tepeme binmesine izin veremezdim.
Christopher İris'le birlikte önde yürüyorlardı. Benle Leo ise arkadan sohbet ederek geliyorduk. Leo ile konuşurken zeki ve terbiyeli bir çocuk olduğunu anlamamak mümkün değildi. Keskin zekalıydı.
- Söylesene Leo. Senin tam adın nedir?
- Leo Esteban Lito. Ekselansları sizin adınız nedir? Umarım yanlış bir soru sormamışımdır.
Leo'ya gülümseyerek ;- merak etme, bana üsluplu bir soru sordun. Bunun ayıp olan bir yanı yok. İsmim Artemia.
Leo birden irkilip durdu. Bana dönüp;
-Asil Artemia siz misiniz? Ekselansları sizin olmanızın imkanı yok. Öyle değil mi?Sanırım namım önden yürüyordu. Yapacak bir şey yok. Nasıl olsa öğrenecekti.
- Hakkımda ne duyduğunu söyleyebilir misin Leo? Her ne duyduysan senin ağzından çıkmadığını biliyorum bu yüzden her şeyi söyleyebilirsin.
- Ekselansları Zepose düklüğü büyük düşes varisi Artemia hakkında adalet cellatı olduğunu duymuştum. Kendisi katibelik yapıp insanlara olmayan bir tarihe inandırmış. Bu aralar katibeliği bıraktığını da duymuştum.
Adalet cellatı mı? Daha önce bunu duymamıştım. Tarihle oynadığını biliyordum ama bunu ilk defa duyuyorum.
-Leo adalet cellatı nedir? Başka bir şey duymadın mı?
- Ekselansları Artemia'nın asil soy ve halk arasına büyük bir çizgisi vardı. Mesela bugün size değilde ona çarpmış olsaydım muhtemelen beni kırbaçlatırdı. Çünkü asillere çarpmanın veya elbisesini kirletmenin cezasını ödetmezse herkesin istediği gibi davranacağını düşünürdü. Bir de Leydim, Pemanal askerlerinin ona çok sadık olmasına rağmen kendisi Pemanal akademisini ne daha önce ziyaret etmiş ne de çevresindeki şövalyeleri ordan atamış diye duydum. Ailesine olan hürmeti yok olmuş diyorlardı.
Bu yüzden baron bana değiştiğimi söylemişti. Adalet yöntemim değişmişti. Halkın bakışları da bundan dolayıydı. Artemia tanıdıkça tuhaflaşıyorsun Artemia'nın krala hizmet edecek kadar salak olmadığını ama halka zulüm uygulayacak kadar zalim olduğunu düşünüyordum. Bu yaptıkları kendi vicdanının el verdiği olaylardı. Şimdi benim bu kötü karakteri düzeltmem gerekiyordu ama nasıl? Gün geçtikçe Artemia daha da kötü birisiymiş gibi hissediyorum. Leo bile inanmamış olacak ki hala o kişiyle benim aynı olduğumu kabul etmiyordu. Leo'nun yanına çömelip ellerini sıkıca tuttum.
-Leo biraz önce anlattıkların gerçekten üzücü ve gerçek. Biliyorum yaptıklarım caniceydi. Asil olmayan davranışlardı. Yaptıklarımdan öylesine pişmanım ki, inan elimden geldiğince kendimi hem halkıma, hem de krallığıma layık asil kalp taşıyan bir insan haline getirmeye çalışıyorum. Adaletin cellatı değil Zepose halkının gerçek Düşesi olmak istiyorum. Size layık bir düşes olmam için önce senden özür dileyerek her şeye yeni baştan başlıyorum.
Duyduklarına inanamayan Leo ilk defa çocuk olduğunu hissettirdi.
- Leydim siz çok güzelsiniz. Sizin gibi güzel ve zeki bir insan nasıl kötü olabilir ki? Ayrıca benim gibi birinden özür dilemenize gerek yok ben affettim sizi.
Leo sevimliydi. Yaşadığı siyah beyaz hayatta renkli olan tek şey güzel mavi gözleriydi. O gözlerle dünyaya bakıp hayatı yaşanabilir kılıyordu kendine. Öylesine pozitif bir yanı vardı ki, sanki onca acıyı çeken 10 yaşında bir çocuk değil 30 yaşında bir delikanlıydı.
Sonunda lokantaya varmıştık. Fazlasıyla hijyensiz bir yerdi. Christopher utanarak;
-leydim lütfen affedin bildiğim tek yer burası.
Arkadan faytoncu bize yetmişti. Hemen arabaya binmemi, buraya beni nasıl getirirler diye söylenip duruyordu. O sırada lokantaya girip yemeklerine göz gezdirdim. Gerçekten bizim yetimhanede bile bundan iyi yemekler vardı. Hemen dışarı çıkıp Christopher ve Leo 'ya "hemen faytona binin hava kararmak üzere ve inanın burda yenilebilecek bir şey yok."
Faytoncu bizi Zepose Dükkalığına getirdi. Leo dışarı çıkar çıkmaz heyecandan bütün bahçeyi koşmaya başladı. Christopher ağzı açık bir şekilde saraya bakıyordu. İlk geldiğimde ben de böyleydim. Anlıyordum onu. Leo'yu çağırıp yemek odasına gittik. Güzel bir yemek sonrası onlara şövalyelerin kaldığı bölgede bir oda gösterdim. İkisi için yeni çamaşırlar hazırlattıp banyo yapmalarını söyledim. Artık yeni sakin bir hayat başlıyordu onlar için.
Yani sanırım?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALLIĞIN KATİBESİ
FantasyHiç bir kitabın içine düştüğünüzü hayal ettiniz mi bilmiyorum ama benim hayal etmeme gerek kalmadı. Normal bir aşk romanı da değildi. Şanslı olmadığımı biliyordum ama iblislerle dolu bir fantastik romana düşmek biraz fazla sanki? Neyse ki okuldaki e...