WİSEYA ŞELALE SARAY OKULU FİNAL SAVAŞI

476 94 2
                                    

Finaller için yine sabahın erken saatlerinde uykumu alamadan hazırlanmıştım.
Şövalyeler bana eşlik edip arenaya götürdüler. Özel yerime geçip öğrencileri bekledim.

Bir süre sonra Siyah Yılan'lardan Dean ve WuShin'den Atiam'ı gördüm. Evet bu ikisi final oyuncularıydılar. İris Atiam'dan daha iyi bir silahşördü. Fakat yarı final rakibi en iyisiydi.

Tekrar katibelik görevimi üstlenip yazmaya başladım. Dean ile Atiam'ın final sahnesine kadar. Herkes gerçekten iyi kılıç tutuyordu.

Bir çok tekniği okuldayken öğrenmiştim fakat kılıcı biraz kaba kullanıyordum. Yine de beni kovmaları hiç hoş değildi. Akşam olmuştu ve son final maçındaydık. Bir çok kişi yaralı bir şekilde şifacılara götürülüyordu. Bazıları da sanki hiçbir şey olmamış gibi yürüyüp gidiyorlardı.

Sonunda Dean tekrar arenadaydı. Bu seferde bütün destekçiler Atiam'ı tutuyordu. Sebebini bilmiyorum ama yarı finallerde de Atiam'ın destekçileri fazlaydı. Yanımda duran şövalyeye Atiam'ı sorduğumda onu tanımıyor olmamın benim aptallığım olduğunu alttan alttan belirtircesine Atiam'dan bahsetti.

Atiam Kızıl Gül Markisinin 2.oğluydu. Yüksek bir aristokrattı. Aynı benim gibi. Ama bana ve ona olan davranışlar arasında büyük bir fark vardı. Tarihte Krallığın en iyi Wiseya öğrencileri Kızıl Gül'lere hizmet etmişti. Bu yüzden herkes onlara saygı duyardı. Atiam'ın okulda iyi kalbiylede güzel bir şöhret yakaladığını belirtmişti şövalye.

Düello başlamıştı. Atiam İris'e nazaran daha sakindi. Dean sanki kazanacağını önceden biliyormuş gibi rahat takılıyordu.
Bir süre ısınma hareketi gibi olan gösteri ateşli bir savaşa döndü. Atiam İris kadar yaralanmamıştı ama kaybetmesi daha erken olmuştu.

Bir yandan bunları yazıp bir yandan izlemek tam bir işkenceydi. Önce izleyip sonra yazmama izin vermiyorlardı. Bence bunu bilerek yapıyorlardı. Öyle bir kural yoktu. Yazıyı bitirdikten sonra çizimlere başladım.

Çizimleri bitirmek üzereyken birden kafamı kaldırdım ve benle bir şövalye dışında kimsenin kalmadığını, artık etrafın görülemeyecek kadar karanlık olduğunu gördüm. Ayağa kalktığımda biri kolumdan sıkıca tutup oturttu. Şövalyeye gitmesini söyledi. Sesinden İris olduğunu anlamıştım ve bende şövalyeye gidebileceğini söyledim.

İris benimle ne konuşmak istiyordu? Umarım dün akşam onu gördüğümü fark etmemiştir. Ondan bahsetmez değil mi? Ayak seslerimin çıkmamasına çok dikkat etmiştim. Ayrıca karanlıktı. Yok ya ben çok velveleye getiriyorumdur.

İris bana şüpheli bir şekilde bakıp
- dün akşamki sendin dimi?

Yok artık. Görmüş müydü? Nerden anlamıştı vay be. Casusların böyle yeteneği mi vardı? Kendimi ele vermemeliydim ama çok panik yaptığımdan kekelemiş olabilirim.

-N ne saçmalıyorsun sen? Ben d- dün akşam yorgunluktan hemen odama gidip uyudum bir kere.
Yemedi. Kesinlikle daha çok şüphelendi. Aslında iyi yalan söylerim ama bu kızdan korkuyorum.
İris gülümsedi ve bana

- zaten dün akşam öyle kötü bir şeyde olmadı. Kralın sana verdiği görev vardı ya bana da onu verdiler. Artık ikimizde de aynı mektup var. Peki mektuptaki görevi yerine getirdin mi?

Çok zeki birisi olmayabilirim ama İris mektubun içeriğinden hiç bahsetmedi. Yani bence benden bir şeyler öğrenmeye çalışıyor. Ona ayak uydurup yalan mı söylemeliyim yoksa yalan söylediğini fark ettiğimi belirtmeli miyim? Açıkçası çok düşündüklerimi yapmam o yüzden direkt yüzüne söyledim.

-İris sen benim ortağım falan değilsin ayrıca sana gelen mektuptan bana hiç gelmedi. İçeriğini istersen söyle belki sana yardım ederim ama bana mektup geldiğini nereden çıkardın önce onu duymak istiyorum.

Evet gerçekten çok güzel konuştum. Ters psikoloji yapmıştım. Hadi bakalım İris. Peşime casus falan takmış olamazsın. Kralla iş birliği içinde olduğumu neredeyse herkes biliyor ama mektup aldığımı kimse. Mektubu hiçkimsenin görmediğine eminim. Hep üstümde taşıyorum çünkü.

İris köşeye sıkışmıştı. Bana gerçekten korkulu gözlerle baktı. Benden korkuyor mu? Hadi canım. Bundan zevk almaya başladım.
İris Saray'a doğru giderek bana;

-sadece küçük bir yanlış anlaşılma. Seninle şakalaşıyordum. Bilirsin.

Hayır efendim bilmem. Şaka gibide değildi. Çocuk kandırıyor olmalı. Böyle savunma mı olur? Onu zorlamadım. Birlikte saraya kadar sessizce yürüdük. Daha sonra koridorda tek kalınca mektuba bakmak istedim fakat o da ne mektup yoktu. Hayır eminim sabahta vardı ama şimdi lanet olsun en lazım olduğu vakitte neredeydi bu mektup.

KRALLIĞIN  KATİBESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin