Atiam'ın sözleri yüzünden sendelemeye başladım. Gözlerim korkuyla Atiam'a bakarken ayaklarım ordan hemen kaçmaya çalışır gibiydi. Ordan hemen kaçmalıydım. Atiam'ı itip arkama dönmeden hızlı bir şekilde partiyi terk ettim. Hızlı nefes alıp vermekten mi yoksa hala şaşkınlığı üstümden atamadığımdan mı emin olmasamda şu an mantıklı bir şey gelmiyordu aklıma.
Atiam partide yerden kalkmaya çalışırken herkesin gözü üzerindeydi. Hiçbir şey olmamış gibi kadehi alıp tek seferde yudumladı. Dişlerini sıkarak gülmeye başladı ve benim ardımdan bahçeye çıktı.
Daha arabaya binmemiştim. Nedendir bilmem Atiam'ı bekliyordum. Bu konuyu daha fazla uzatmak kötü olabilir diye düşünüyordum. Yavaş yavaş ritmi yerine gelen kalbimle sakin bir şekilde mantık kurmaya çalışıyordum. O sırada Atiam bahçeye çıktı. Sarhoş gibiydi. Yanıma gelip bana "Sen benim ablam olmayabilirsin fakat yine de sana bir iyilik yapıp, Dean'dan uzak durmanı söylüyorum" dedi.
Onu artık ablasıyım diyerek kandıramazdım. Ablasını öldürdüğünü söylüyordu. Bu doğruysa zaten başından beri biliyordu ablasının ben olmadığımı. Ama diğer dünyadan geldiğimi de çözmüş müydü? Belki de taklitçi olduğumu sanıyordur. Atiam uyuşuk ve dengesiz bir şekilde arabasına doğru yürürken "Atiam!" diye bağırdım.
Atiam bana bakıp derin bir nefes aldı ve zar zor ayakta duran haliyle yanıma gelmeye çalıştı. Sabırlı olmadığım için ben yanına koştum ve onun ellerinden tutarak;
- lütfen bu bizim sırrımız olsun. Senin gerçek ablan olmasam bile sen ablanı öldürmüş bir katilsin. Yani benden çok daha iyi biri sayılmazsın.
Tehdit etmem yaptığım en büyük hatam oldu. Kendim için yalvarsaydım daha iyi olacaktı. Atiam onu tehdit etmeme kızıp kaşlarını çattı. Ellerinde eldiveni çıkarıp yavaşça konuşmaya başladı. Hayır konuşmuyordu, bana büyü yapıyordu. Tanrı aşkına Atiam sende mi kara büyüye bulaştın?! Atiam konuşmasına devam ederken yavaştan acı çekmeye başladım. Sanki ruhum bedenimden ayrılıyordu. Parmak uçlarımdan başlayan, kemiklerimden vahşice koparılan ruhumla can çekişiyordum. Öylesine canım acıyordu ki boğazım patlayacakmışçasına bağırıyordum. Çığlıklarımı biri duyarda kurtarır beni diye.
Artık çığlık bile atmıyordum. Sanki yavaştan ruhum bedenden ayrılıyordu. Ölüyordum. Canlı canlı öldürülüyordum. Kendi ölümüme şahit oluyordum. Pes etmiştim artık gücüm kalmamıştı. İşte tam o sırada Atiam'ın dudakları mühürlendi ve yandan gülümsedi. Eldivenlerini geri takmaya başlayıp bana;
- işte ablamı böyle öldürdüm. Ruh bedenden ayrılınca beden ölü ruh ise kül olur. Anlamadığım onun bedeni nasıl hala hayatta olabilir? Bu yüzden seni öldürmeyecem. Bana Wiseya'da odanda Dean'a anlattığın şeyi açıklamanı istiyorum. Eğer doğruysa sana yardım bile edebilirim...abla.
Wiseya'da Dean'la ne hakkında konuşmuştum hatırlamıyordum. Ne demek istemişti? Bahsettiği şey dövme olamazdı. Şimdi bunu düşünmenim vakti değildi. Yavaştan insanlar geliyordu bahçeye. Sanırım çığlığımı duymuşlardı. Hemen elbisemi iki elimle kavrayıp arabaya bindim. Uzun bir gün olması yetmezmiş gibi bir de korkunç bir gün geçirmiştim.
Flora benim için suyu ısıtmıştı. Güzel bir banyoyla kendime gelmiştim. Kıyafetlerimi giymeme yardım ederken Lita gevezeliğini de ihmal etmiyordu.
- Majesteleri aslında biliyor musunuz? Siz bütün krallıktaki en güzel kadın olabilirsiniz. Yani bana sorarsanız kılıçta, edebiyatta, at binmede ve dansta sizin gibi kusursuzu yok. Bu da sizi mükemmel kılıyor.Lita yine gözüme girmek için binbir yalan uyduruyordu. Ama arada mantıklı konuştuğu
da oluyordu.- Majesteleri biliyorum böyle bir şeyi hiçbir Pemanal Şövalyesi yapmaz ama birisi sanki krallığın sembolünü taşıyan birine bir mektup verdi. Yani olmaz biliyorum, çünkü siz krala sadıksınız ama o şahıs casus olabilir bence.
Lita'nın ağzından çıkanlar birden kafama dank ettti. Haklıydı. Kral asla beni evime geri göndermezdi tabi beni gözlemleyecek birini baş ucuma koymamışsa. Lanet olsun anlamış olmalı. Ne yapmalıyım? Ne yapmalıydım? Yerimde duramıyordum. Tedirgindim. Hazırlanıp at arabasına bindim. Atiam bana yardım eder diye düşündüm. İris yanımda neden tedirgin olduğumu bilmiyordu. Çaktırmamalıydım. O da kralın casusu olabilirdi.
Arabaya bindik. At arabası bir süre sonra durdu. Ne olduğunu anlamak için pencereyi araladım. Gördüğüm armalar krallığa aitti. Kralın adamları yolu kesmişti. Geç kalmıştım.
Arabadan ilk İris indi. Şövalyelere kılıcını çekti. Beklemiyordum. Onlardan olması gereken birinin bu tavrı biraz ters köşe olmuştu. İris'e güvenmeliydim. O en iyi savaşçılardan biriydi. Beni kraldan şimdilik koruyabileceğine inandığım, sırtımı dayayabileceğim tek umudumdu.İstediğim gibi İris benim önüme geçerek kılıcının sivri ucunu onlara dikti. Fakat onlar kılıçlarını hiç çıkarmadan ellerindeki parşömeni açıp "Krallığın emriyle sizi almaya geldik, lütfen zorluk çıkarmayın" dediler,savaş başlatabilecek kadar güçlü bir konumda değildim. İris'in omuzuna yavaşça dokundum. İris kılıcı kınına sokup atın üstüne atladı. Beni de arkasına aldı. Şövalyeler etrafımızı sarmış bir şekilde bizi saraya götürdüler.
Saraya vardığımızda İris'i kapıda tuttular ve kılıcını elinden aldılar. İris'i benden ayırdıklarında kendimi fazla savunmasız hissettim. Kalbim öylesine hızlı çarpıyordu ki baygınlık geçirmek üzereymişim gibi hissettim. Beni taht odasına götürdüler. Yere fırlattılar bir çöpmüşüm gibi. Ben her şeyden önce düşes varisiydim. Bana böyle davranamazlardı.
Kral tahtından kalkmadan düşman korkutacak bir sesle
-Sen hangi hakla beni kandırırsın? Krallığa ihanet ettin. Nasıl oldu da etkisine tekrar kapılmadın? Seni hain!
Üstüme çamur atıyordu. Sıradaki neydi? Beni idam mı ettirecekti, iftiralarını bahane ederek. Sakin olmalıydım. Bir şeyler düşünmeliydim ama artık onun emrinde biri olarak anılmaktan yorulmuş ve incinmiştim. Dean'ın bana kukla demesi İris'in bana aciz olduğumu söylediği dönemlere dönmek istemiyordum. Düşüncesi bile idamdan kötü hissettiriyordu. Neden bu kadar acizsem bende! Başımı kaldırıp krala baktım;
- Majesteleri size ne zaman ihanet ettim? Bugüne kadar beni katibeniz olarak yanınıza almanız benim isteğim dışı olarak gerçekleşti.
- Seni yaşatacağımı mı sanıyorsun? Kara büyü yaptığımı görmene rağmen, sana yaptıklarıma rağmen seni bırakabileceğimi mi sanıyorsun? Sana güvenemem.
Artık kesin bitmiştim. Kralın huzurunda eğilip dudaklarımı titrete titrete konuşmaya başladım.
- Ekselansları lütfen canımı bağışlayın. Size mevkimi ve bütün mirasımı bırakırım lütfen canımı bağışlayın.
Kral bu teklifi sıcak görmüştü. Bir kaç dakika suskun bir şekilde düşünerek konuşmaya başladı.
- Pemanal'ları da vermeni istiyorum. Ordu güç demektir. Onlar sende olduğu sürece ben sana güvenemem.
Yapamazdım. O benim babama aitti. Evet belki bu ailenin çocuğu değildim ama yürekten biliyordum o Dük böyle bir şeye canı pahasına izin vermezdi. Krala şaşkın bir şekilde baktıktan sonra kendimi silkeleyip ;
- Hepsi sizin olabilir majesteleri. Ama önce debutantemi yapmam gerekiyor. Bunun için biraz beklemeniz lazım.
Debutantem olmadan yasal varis olamazdım. Bu yüzden kral teklifimi kabul etti.Saraydan bir Düşes endamıyla çıktım. İris'e kılıcını geri vermişlerdi. İris meraklı gözlerle beni takip etti ve bana;
- Prenses krala istediğini vermeyeceksiniz değil mi? dedi.
- Merak etme İris. Daha yeni başlıyoruz.
Yandan sinsi sinsi gülerek saraydan çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALLIĞIN KATİBESİ
FantasyHiç bir kitabın içine düştüğünüzü hayal ettiniz mi bilmiyorum ama benim hayal etmeme gerek kalmadı. Normal bir aşk romanı da değildi. Şanslı olmadığımı biliyordum ama iblislerle dolu bir fantastik romana düşmek biraz fazla sanki? Neyse ki okuldaki e...