Debutantem için sarayda büyük bir koşuşturmaca başlamıştı. Bütün hizmetçiler ellerinde çiçeklerle bir sağa bir sola koşuyorlardı. Ben de elbisemi almak için hazırlanıp arabaya bindim. İris her zamanki gibi düşünceli düşünceli bana bakıyordu. Daha fazla dayanamayıp sordum.
- Tanrı aşkına İris bu defa ne düşünüyorsun?
- Ekselansları krala Pemanal'ları vereceğinizi söylediniz. Ben bir Wiseya öğrencisi olarak biliyorum ki Pemanal'lar gerçekten güçlüdür ve siz onları krala verirseniz....bilemiyorum krallığın sonu gelecekmiş gibi hissediyorum. İçimde çok kötü bir his var.
İris'in gözlerinin içine bakıp sıcak bir gülümsemeyle;
- Merak etme İris. Krala hiçbir şey vermişliğim yok. Artık korkak, acınası biri olmayacağım. Kendime artık daha fazla güveniyorum ve savaşıp kaybetmek kabullenip kaybetmekten iyidir. Elimden geleni yapacağım. Bana güven.
İris kaşlarını çatıp şaşkın bir şekilde;
- ya Kral debutantenizden sonra size suikast düzenlerse. Böylece varis ölürse her şey kendisine ait olacak. Bütün gün yanınızda olucam merak etmeyin.
İris tanıdıkça daha sevimli olmaya başlıyordu. Artık onun bir casus olduğundan şüphelenmiyordum bile ve haklıydı. Kral beni öldürmek isteyecekti.
İris ile olan koyu sohbetimizi atların ani frenlemesiyle son buldu. Faytoncu birden aşağı inerek kapımı açtı.
-Ekselansları vardık.
Sonunda varmıştık. Büyük bir pazar alanıydı. İnsanlar çok canlıydı. Çocuklar caddelerde oyunlar oynuyordu. Kendi mahallemi hatırlatmıştı bu bana. Yetimhanemin karşısında hep mahallede oynayan çocukların arasına katılmak isterdim ama aileleri yetim olduğum için istemezdi ya da pasaklı. Yaramaz biriydim. Sürekli kendimi kirletirdim. İnsanlar çocuklarını benden uzaklaştırırdı. Onlara kötü örnek olacağıma çünkü yetim olduğumu söylerlerdi. Zaten yetimhane çok fazla dışarı çıkmamıza izin vermezdi. Ben de hep camdan mahalleyi izlerdim.
Geçmişimi düşünürken birden bir şeyin bana çarptığını fark ettim. Baktığımda küçük bir oğlan çocuğuydu. Koşarken bana çarpıştı. Küçücük ayaklarıyla diz çöküp özür dilemeye başladı. İnsanlar büyük bir olay olmuşçasına suratlar takınıp bize bakıyorlardı. Hemen bir adam ortaya atıldı. Kısa boylu göbekli biriydi. Giydiği kıyafetlerden bir aristokrat olduğu anlaşılıyordu. Adam ana dönüp;
-Genç Düşes varisi, Baron Ulrich sizi selamlıyor.
Küçük reveransını bitirmişti Ulrich. Ulrich kitapta yağcı ve paragöz biri olarak geçiyordu. Düklüğün altında çalışan bir barondu. Kendisi epey meymenetsiz duruyordu. Kitapta yazmasa bile öyle biri olduğu her halinden belliydi.Ulrich çocuğa bakarak konuşmasına devam etti.
-Hemen alın şu küçük küstahı. Ne cüretle Düşesin elbisesini kirletir.
Çocuğa ettiği hakaretler yüzünden halk gerilmeye başlamıştı. Çocuk ise sesinin yüksekliğinden korkup ağlıyordu. Ona bunun için ne tür bir ceza verilmesini bekliyordu bu baron?!
Barona bakıp konuşmaya başlayacakken küçük çocuk ağlayarak, yalvararak özür dilemeye başladı. Ne kadar vicdansız, lanet bir adam. Onun yüzünden çocuğun ağlaması sinirimi bozmuştu. Eğilip çocuğun gözyaşlarını sildiğimde önce çocuk sonra baron olmak üzere herkes bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Böyle bir şey beklemiyorlardı herhalde. Asillerin hepsi kötü değil ya. Çocuğun gözyaşlarını sildikten sonra bozulmuş saçlarını düzelttim.- Merhaba. Adını bana söylemek ister misin?
Küçük çocuk afallamıştı. Gözyaşlarını iki eliyle silmeye başladı. Maviş gözleriyle gözlerime bakıp;
![](https://img.wattpad.com/cover/279875371-288-k840403.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALLIĞIN KATİBESİ
FantasyHiç bir kitabın içine düştüğünüzü hayal ettiniz mi bilmiyorum ama benim hayal etmeme gerek kalmadı. Normal bir aşk romanı da değildi. Şanslı olmadığımı biliyordum ama iblislerle dolu bir fantastik romana düşmek biraz fazla sanki? Neyse ki okuldaki e...