Mavi Ateş - 17

3K 173 17
                                    

İnandığım değerler uğruna yaptıklarımın ne kadarı doğruydu? Ellerimde ki kanı temizleyebilecek ne vardı? Bu yolu seçtiğimde, hayatın bana getireceklerinden bihaber, kardeş acısıyla kavrulan bir yüreğim vardı.  Yumruk atmayı bile beceremezken şimdi tek yumrukta bayıltabilecek derecede güçlüydüm. Yapılanlara karşı affım yok, acımasızlığımın sınırı belirli değildi.

Benim hayatımda ne aşka yer vardı, ne de merhamete. Peki, neydi kalbimi böyle attıran, Gurur’ u gördüğümde hissettiklerim. Aşk mıydı? Nefret miydi? Sevebilir miydik ki canımızı en çok acıtan, en sevdiğimizi elleriyle öldüren bir adamı? Ne kadar dayanabilirdik büründüğümüz role, yaşadığımız sahte hayata. Kendi adınızı bile unutacak, yeni bir ad alacak kadar, katil olacak kadar büyük bir intikamdan vazgeçebilir miydiniz? 

Beynimin içinde dolaşan tüm sorulara mantıklı bir cevabım vardı aslında. O Gurur Ateş’ti. O ölmeyi hak eden, ölmeden önce acıdan yüreği kavrulacak adamdı. Hissettiklerimin aşk olması ya da olmaması zerre umurumda değildi. Ben artık o küçük Nehir değil, acımasız Mavi’ydim. Deniz’imi almakla kalmamıştı ki Gurur, masumiyetimi de elimden alıp beni bir katile çevirmişti. İntikamın soğuk yenecek bir yemek olduğunu düşünenlerde yanılıyordu aslında, intikam ateşi içinizde hep sıcaktı, sadece zamana yaymaktı mesele. 8 sene önce ölmeseydim eğer, o dönemde almaya çalışsaydım intikamı mı elimden hiçbir şey gelmezdi. Artık biliyordum, her şeyi biliyordum.

Gözlerimi birkaç dakika kırpıştırıp yanımda uyuyan adama baktım. Dün gece yarısına kadar benimle konuşan, aşkla bakan adamın yüzünü inceledim.   Uyurken, masum gözüken yüzüne inat, içinin kötülüklerle dolu olduğunu bildiğim adamın böyle kayıtsız uyuması içimin öfkeyle kabarmasına yol açıyordu. Şuan yastığı yüzüne bastırıp onu boğabilirdim, ya da gecenin bir yarısı bıçağı kalbine saplayabilirdim, belki de tek kurşunla bitirebilirdim işini.  Ama yapmadım, böylesi çok kolay olacaktı. Acı çekmeden, kaybetme korkusu içine işlemede olmazdı. Nefes almak onun için ölmekten daha zor bir hale gelmeliydi, hayatının her alanında işinde arkadaşlıklarında aşkında hayatında her şeyi kaybedene dek asla durmayacaktım!

Yataktan kalkıp, yüzümü yıkamak üzere banyoya yöneldim. Gurur’un evi, onun odası, onun banyosu adım attığım her alan onundu. Canımın acısının sebebi, kalbimin yeniden atma sebebi elimi kana bulayışımın sebebi hepsi o’ydu. Kendi evime geçip huzurla planımı ilerletmeye, çalışmalarıma devam etmem gerekse de, şimdilik burada olmam iyiydi. Gurur yokken, ona ait olan her şeyi bulup aleyhinde kullanabilirdim. Bu evin bir köşesinde muhakkak gizlediği bir şeyler vardı.

Gurur’un uyanmasını beklemeden, Beren’in getirdiği kıyafetlerden üzerime siyah taytımı ve sporcu bluzumu giyinip alt kata salona indim. Karnımda ki dikiş izleri canımı sıkıyor, arada giren ağrı ise cabasıydı. Ama öyle bir şeydi ki bu, bedenin acısı, kalbin acısını geçemiyordu. İçimde hissettiğim acının sonu yoktu sanki. 

Gurur’un yardımcılarından birisinin sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp bana tebessümle bakan kadına gülümsedim.
‘’Günaydın Mavi Hanım, kahvaltı hazır!’’

‘’Günaydın’’ dedikten sonra kahvaltı masasına yöneldim. Bu adamın yemeğini yemek bile kendimden nefret etmeme yol açıyordu. Ama şuan bir yaram vardı ve güç kaybetmemem gerekiyordu.  Bugün belki koşamayabilirdim ama kısa bir yürüyüş iyi gelirdi.  Gurur’un uyanmasını beklemeden, kendimi dışarıya attım.

Gurur’un evi ormanlık bir alanın içerisindeydi, temiz havada yürümek insana iyi geliyordu. Hele de gece yağan yağmurun toprakta bıraktığı o muhteşem koku, ağaçların yapraklarını titreten o hafif rüzgâr insanın içini okşuyor, bir an bile olsa küçücük bir an için huzurla dolmama yol açıyordu. Uzunca bir süre yürüdükten sonra eve doğru yöneldim.  Eve ulaştığımda kapının önünde sayısı artmış korumalarla kaynıyordu. Sabah kimse yokken şimdi bunca insanın burada olması pek hayra alamet olmasa da aralarından sıyrılıp kapıyı çaldım.

Kapının açılmasıyla boynuma sarılan bir adet Gurur beklemediğimi itiraf etmeliyim sanırım. Ellerini sıyırıp endişeli sesiyle soluk bile almadan konuşmaya başladı.

‘’Neredeydin sen Mavi?’’ cümlesinin sonlarına yaklaşırken yükselen ses tonunu hiç beğenmemiştim. 

Onun aksine sakin bir sesle ‘’Yürüyüşe çıktım Gurur?’’ dedim.

‘’Mavi, sen beni delirtmeye mi çalışıyorsun? Ne demek yürüyüşe çıktım ya?’’ diye bağırdığında cidden sabrımın sınırlarını fazlasıyla zorluyordu.

‘’Gurur, ses tonuna dikkat et! Bunda bu kadar abartılacak ne var altı üstü yürüyüşe çıktım’’  sözümü bitirmeme fırsat vermeden sert bir şekilde kolumu kavrayarak bağırmaya başladı.

‘’Ne mi var? Ne mi var? Ya soruyor musun birde? Biz seninle dün konuştuk, kaçırıldın, bıçaklandın ve hala haber vermeden yürüyüşe çıkıyorsun öyle mi?’’

‘’Gurur yeter!’’ diye bağırdıktan sonra hızlıca kolumu elinden kurtarıp konuşmaya başladım.

‘’Ya sen ne zannediyorsun? Senden izin alacağımı falan mı? Kendimi eve kapatayım istersen, hiç dışarıya çıkmayayım hatta sen beni bir odaya kitle, arada bir yemek falan getirirsin o klişe filmlere döneriz ne dersin?’’

‘’Ya hala dalga geçiyorsun, endişelendiğimi anlamıyor musun? Ben senin sevgilinim Mavi, öyle başına buyruk davranamazsın!’’ Duyduklarıma inanmakta güçlük çekiyordum. Gurur’un içinden resmen maço bir adam, hatta bildiğin dağ ayısı çıkmış gibiydi! Ah ama ne romantik komedi filmi çekiyorduk ne de bir kitabın başrolüydük!

‘’Gurur istersen daha fazla saçmalama! Söylediğin gibi senin sevgilinim fakat kölen değilim! Bana karışamazsın, sakın bir daha beni kısıtlamaya kalkma! Ayrıca ben kendimi koruyabilirim!’’

‘’Koruyabilirsin öyle mi? O yüzden karnında 14 tane dikiş var zaten, kendini koruduğun için yani?’’  Benim aklı yetersiz sevgilim o bıçağı benim sapladığımı bilmiyordu doğal olarak. Ama ne olursa olsun bu kadarı fazlaydı. Beraber olmamız, beni kölesi olarak görebileceği hatta bana izin verme gibi bir cürette bulunabileceğini göstermezdi. Şimdi biraz can yakma sırasıydı.

‘’Evet, koruyabilirim Gurur! Bu zamana kadar ilk kez mi tehdit aldım zannediyorsun? Aaa ama pardon haklısın, ilk kez bıçaklandım. Kimin yüzünden acaba?’’ Ağır konuştuğumun farkındaydım, omuzlarının bir anda düşüşü gözlerini benden kaçırışı bunun işaretlerinden biriydi. Ama yine de bir anda omuzlarını yeniden dikleştirip, yeşil gözlerini gözlerime dikti.  Birkaç adımda iyice yanıma yaklaşıp, kolumu kavradı. Gözlerini, gözlerimden ayırmadan olabildiğince sert bir sesle konuşmaya başladığında bu tartışmanın sonunda neler olabileceğini tahmin dahi edemiyordum.

‘’Haklısın, benim yüzümden. Ama sevgilim bana çok güzel bir fikir verdin. Şu odaya kilitlemek hiç fena değilmiş.’’ dedikten sonra beni bir anda kucağına aldı. Hayır, ciddi olamazdı. Ne yani beni gerçekten kilitli bir odada tutacak değildi ya.

‘’Gurur indir beni! Saçmalıyorsun! Ya film mi çekiyoruz biz? Gurur indirsene beni!’’ hiçbir şekilde söylediklerime cevap vermiyordu. Aksine sanki bağırmıyormuşum gibi beni odasına taşımakla meşguldü. Odanın kapısını açıp beni içeriye ittiğinde, karnıma giren sancıyla iki büklüm olmamak için kendimi fazlasıyla sıkmam gerekti.

‘’Biraz burada kal, aklın başına gelsin!’’ dedikten sonra hiç bir şey olmamış gibi odadan çıkıp kapıyı kilitledi. Kapıyı yumruklayarak ‘’Gurur, aç şu kapıyı’’ diye bağırmalarımın hiçbir faydası olmadı.

Aslında istediğim an bu odadan çıkabilir, ufacık bir tel tokayla o kapının kilidini açabilirdim. Gurur tarafından hapsedilmek dışında şuan olmam gereken yer zaten burasıydı. İstediğim şekilde odanın her noktasını araştırabilir, Gurur’un aleyhine kullanabilecek herhangi bir delil bulabilirdim.

Gurur, aslında hiç farkında olmadan kalbini, sırlarını en gizli en özel alanlarını katiline açmıştı. 

Mavi AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin