Ellerimin titremesine engel olamıyordum. Avucumda duran kolyeyi daha sıkı kavradım, bunun olması imkânsızdı, bu kolye burada olamazdı. Bu aklımın bana oynadığı oyunlardan biri olmalıydı, ya da kolyenin bir benzeri olmalıydı. Kendimle çeliştiğimin farkındaydım, avucumun arasında sivri kenarlarının tenime battığını hissettiğim kolyenin benzeri olamazdı. Madalyonu andıran kolyenin arka tarafını çevirdim, üzerine el yazısıyla işlenmiş ''D'' harfi fazlasıyla canımı acıtmaya yetiyordu. Sekiz sene önce son doğum günümüzde, gözlerimin içine bakarak boynuma zinciri takan ellerin sıcaklığını anımsadım. Gözümde canlanan anılar, kalbime işkence etmeye devam ediyordu.
Deniz'in uyandığı zaman beni öldüreceğini biliyordum, uykusundan uyandırılmak onu gerçekten korkutucu bir adama çeviriyordu. Yine de kıyamayacağı tek insan bendim sanırım, bir de Beren. İkimize asla kıyamazdı. Elimde ki pastanın üzerine ''Seni seviyorum İkiz'' yazdım.
Odanın kapısını hızlı bir şekilde açıp, ''Deniz yardım et ölüyorum!'' diye bağırdım. Deniz panikle yataktan fırladı, yüzü bembeyaz kesilmişti. ''İyi misin? Ne oldu? Bir yerine bir şey mi oldu? Kâbus mu gördün Nehir?'' diye sorularını sıralarken elimde ki pastayı henüz fark etmemişti. Gülümsediğim de Deniz hala gözlerini gözlerime kilitlemiş bir şey söylememi bekliyordu. Gözlerimle elimde duran pastayı işaret ettiğimde, çatılan kaşları birazdan gerçekten beni öldürebileceğinin kanıtıydı.
''Nehir, seni öldürürüm!'' diye bağırdığında karşısında minik bir kız çocuğu ruhuna büründüm.
Mızmızlanan bir ses tonuyla ''Sen bana kıyamazsın ki, hem bak sabahın köründe uyandım senin için pasta bile yaptım!'' dedim.
Deniz'in çatılan kaşları eski haline döndüğünde, dudakları hafifçe yukarıya kıvrıldı. ''Pastayı nasıl yaptın, meyve, çikolata, çilek?'' diye mırıldandı. Bana kıyamayacağını biliyordum.
''En sevdiğin şekilde, içinde muz dilimleri, antepfıstığı ve çikolata parçacıkları var'' dediğimde elimden pastayı kapıp parmağını kenarına sürüp tadına baktı.
''Imm, enfes olmuş. Ama durup dururken neden yaptın? Bir de beni sevdiğini zaten biliyorum, pastaya yazmasan da olurdu?''
''Unuttum deme, seni öldürürüm!'' diye çirkefleştiğimde, Deniz büyük bir kahkaha patlatarak ''Sinirlendiğinde, daha mı güzel oluyorsun sen ne?'' diye mırıldandı. Suratımın düşmesine engel olamıyordum, nasıl unutabilirdi bugün 18. Yaş günümüzdü. Elinde ki pastayı komidinin üzerine koydu, yanıma yaklaşarak yüzümü avuçlarının arasına alıp konuşmaya başladı.
''Güzeller güzeli, hüzün kovan kuşum. Unutmam mümkün mü? Asma gül yüzünü. Şu hayatta, canımı, kanımı, duygularımı paylaştığım senden başka kimim var ki benim?'' yanağıma öpücüğünü kondurup, sımsıkı sarıldı. Ellerimi boynuna dolayarak sarılışına karşılık verdim. ''Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?'' dediğinde gülmemek için kendimi tuttum, ''Bilemiyorum, ayrıca bana ne aldın?'' dedim.
''Önce sen bana ne aldığını göster!'' dedi. Hediyemi vermek için sabırsızlanmasam inatlaşabilirdim, ama verdiğimde yüzünde ki ifadeyi görmek beni bana ne aldığından daha çok heyecanlandırıyordu. ''Yanımda değil, sanırım görmek için aşağıya gelmelisin!'' dedim. Çok geçmeden evin kapısının önüne gelmiştik, bahçeye açılan kapıya gelmeden ''Hazır mısın?'' diye sordum. '' Hazırım'' dediğinde kapıyı açıp hediyesini görmesini sağladım.
''Aman Tanrım! Nehir şaka yapıyor olmalısın. Bu 2003 Harley Davidson Dyna Super Glide sport, inanamıyorum sana. Bunu ne kadar çok istediğimi biliyordun!'' Tebessüm etmeme engel olamıyordum, Deniz bir senedir bu motoru almaya çalışıyordu ama her seferinde ya babamdan hayırı cevap olarak alıyor ya da biriktirdiği parayı çarçur ediyordu, aslında biriktiremiyor demek daha doğru olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Ateş
General Fiction''İki mezar yanyana, İki hayat, Birinin ölümü, diğerinin ruhunu aldı.. Biri için cennet, biri için cehennem kapılarını araladı...'' İntikam duygusu ele geçirdiğinde bedeninizi ruhunuzu, size vaat edilen cennet bile olsa mahkûm olduğunuz cehennemden...